Friday 23 March 2007

Bi care..

Bizi cagiriyorlar top yekun,
Oyle bir cagiri$ ki,
Be$ para etmez, inan,
Ne $ohret ne de un.
$iddetinden bu cagiri$in
Zangir zangir dort duvar,
Beden ate$te, nabiz yuzelli...
Faydasi yok hic bir haykiri$in.
i$te a$k odunu ate$te,
Bi care pervane,
Bilmez misin
Bilmez misin kim dayanabilmi$ ki
Bu cagiri$a?
Dayanabilsin bicare pervane...


Sevgi

butun bu surukleni$ler,
bu aldanmalar neden,
belki bilinmeyen bir uzak $ehir var,
koca $ehir,
belki o deniz kiyisinnda martilarin cigliklaklari,
hep bir $ey degi$ir zamanla,
terkedilmi$ sevdalar arasinda,
gun dogdu dogacak,
uyanacak seninle,
kulaklarinda cigirttkan bir ses,
yanlızligin o tukenmez varyansi,
ciceklerin actigi,
gune$in dogdugu,
o buyuk sessizlik...


Ebeveyn'lere

Dogamami$ cocugunuzun
Bir resmini cizin,
Bir de $iirini yazin.
cizin ki benzesin
Olmasini istediginize.
Boyle olmasini istiyordunuz
oyle degil mi yoksa?
Soyleyin bakalim bana,
Siz de yeteneklimiydiniz
$ahislarinizdan umuldugu kadar?
Ne olacak ya degilseniz
Ha?

Saturday 3 March 2007

Empati!!!

Kucukken yazin tatil icin gittigimiz yere yakin bir dere vardi, oraya gitmem yasakdi fakat ben baliklari izlemek icin ya da balik tutmak icin giderdim cevredeki bi kac kom$uya takilip.. Baliklar yakalanir - can sikintim gecer - baliklar olur ve sonunda uzulurdum.. Demek istedigim ya$amimiz boyunca olum makinasi oluyoruz.. Hayvanlari kesip yiyoruz-bitkileri koparip yiyoruz sonra mikrop ile ha$ir ne$ir olup elleri sabunlayip onlarida olduruyoruz sonra du$unuyoruz ya$am sava$inda ne kadarda cani olmu$uz uzuluyoruz.. Tabi yedigimiz baligi anlayabilmemiz icin suya kafamizi sokmamiz bir yere kadar sonrasi icin yetmiyor ama uzuluyoruz ne kadar degi$keniz degil mi?...

Gercketende hayat cok degi$ken bulundugumuz anlari ya$iyoruz ama cok degi$ken durumlar icin farkli farkli hisler besleyip hatta bazende kalipla$mi$ duygularla bicimliyoruz , boylelikle bazilarimiz kendilerine ihtiyac duydugu kadar ozur bulmuyor, bazilari fazlasiyla kendinde bu sorunu cekiyor, bazilarimiz ise bunlari onaylayip toplumlara kari$iyoruz. Duygusal da olsa insanlar arasinda temel ihtiyaclari uzerine roller var ve bunun uzerine hayati $ekillendiriyoruz.

Tuesday 27 February 2007

Hayattan Cikmak istiyorum

Beynime hayat dayadi en guclu silahini. Acimadan cekti tetigi... Dagitti en saf yanlarimi. Acinin en agiri bu. $uursuzca agitlar yakiyorum $imdi, ariyorum saf yanlarimi... Avuclarimda o masum koku; nice temiz, saf kan kokusu icinde yok umutlarm...

Yok dagilan saf yanlarim...
Ucuruma ko$uyorum $imdi...
Yokolu$a teslim ediyorum kendimi...
Ruhsuz bir bedenin can acitan tirnaklarini batiriyorum...

Bu hayattan cikmak istiyorum...

Beklenmeyen Beklenti...

kucuk harfler ile yazilan buyuk sozlerden biri olmali a$k... seninle kar$ila$mamiz hic mi hic mucizevi olmadi. pek siradan bir cuma ak$ami, ben bir a$ki daha kapatmi$ken uzerime, orada kar$ila$tik. makus talih denilen $eyin orada. kar$ila$tik, tattik pek cok $eyi. gozlerimiz anlamli degildi bize, baki$larimiz gelene dek. sen cocuksu sadeligin ve bilmemezligin ile, ben ise gosteri$li yalnizligimla. siz ne derseniz ben o idim ya, aynen oyle. bana hakaret dolusu a$k verdin ve nefret dolusu huzun. ben sana vermedim hic bir $eyimi, ode$tik. saniyorum ki, bir duraganlikti bizim istemedigimiz ve buldugumuz. ovunduk. sinemalarda gececekti omrumuz, hic bir filmi anlamayana dek. baki$larimin bulu$tugu giz seni bana suruklerken. demi$tin ki, her $ey guzel olacak. guzeli bile bizler farkli tanimlarken...

Monday 22 January 2007

Gundemde kalmanin yollari Top10 -1-

1) Seks kaseti sahibi olmak...
2) E$i/sevgiliyi aldatmak...
3) Tercihen "adam dovme" nedeniyle tutuklanmak...
4) Bir cuK'le (cok unlu Ki$i) anilmak... (c ve u harflerini noktali du$unun ç*ü gibi)
5) Hic bilmedigi konularda ahkam kesmek, i$in uzmanina kameralar araciligiyla laf sokmak...
6) Uzmanlik alani di$inda “eserler” vermek... ($arkicinin dizi cekmesi, oyuncunun icin podyuma cikmasi, mankenin $arkicilik yapmasi vs...)
7) Sevgilisinin isminin ba$inda enteresan lakaplar bulundurmak... (Otomobil Osman, Motor Melahat vs...)
8) Park yerinde en az be$ araba yeri istila edecek, maddi degeri de en az be$ araba edecek otomobil sahibi olmak...
9) Kameralar onunde en az bir kez bir nedenle fenala$ip bayginlik gecirmek...
10) Mafya babalari ile siki ili$kiler icinde olmak...

Takintilarimiz!!! -2-

Fotograf makinesi, disc-man ya da elektronik bir cihazi kullanirken ozelliklerini ve ayarlarini ogrenmeye u$enip cihazi "default" durumda kullanmak zorunda kalir misiniz? "Lan aslinda acayip makine, ogrenmek lazim $u ozellikleri" deyip "ogretiyi" makine bozulana ya da eskiyip atilana kadar surekli erteler misiniz?

Yeni bir notepad dosyasi acarken isminin otomatik olarak ornegin "Yeni Metin Belgesi (3).txt" $eklinde adlandirilmasina sinir oldugunuz halde dosyanin adini degi$tirmeye u$enip, bir sonraki dosyanin da "Yeni Metin Belgesi (4).txt" olarak adlandirilacagini bile bile o $ekilde birakmayi tembellik ya da eylemsizlik acisindan daha uygun gorur musunuz?

onemli bir sinavin sonucunu ogreneceginiz ani uzatip (gazeteden ogrenecekseniz o sayfayi acmayip, netten ogrenecekseniz sayfayi acik tutarak numaranizi yazmayip...) en uygun ani bulmak icin bir $eyler olmasini bekler misiniz? Sonuca bakacaginiz anin $ansinizi degi$tirecegine kesin gozuyle bakar misiniz? Beklediginiz $eyin ne oldugunu bilmediginiz icin afallar misiniz? Bu toplam surenin genelde 1-2 dakikayi gecmeyecegini bildiginiz halde her seferinde ayni donguyu ya$ar misiniz?

caya kup $ekerleri attiktan sonra $ekerlerin erimesini bekle(ye)meden daha hizli eriyecegine du$unerek kup $ekerlere haldur huldur giri$ir misiniz?

Mac izlerken ko$edeki zamana bakarak ayni sayilardan olu$an ani (11:11, 22:22 gibi) yakalamaya cali$ir misiniz? ikinci yarida 55:55 di$inda ba$ka bir “an” olamayacagindan 66:66’nin tumleyenini alip (67:06) onu kovalar misiniz? O da kesmezse uzatmaya giden maclarda 111:11'i beklerken degi$ik varyasyonlar bulmaya cali$ip maci kacirir misiniz?

Kar$inizdaki bir $ey yerken, istemeden de olsa yedigi $eye baktiktan sonra kendi kendinize "canimin cektigini sanmi$ midir acaba?" deyip, bir daha elindeki $eye bakmamak icin kendinizi kasar misiniz?

Her gordugunuzde turp, kabak, lahana gibi olu$umlarin aslinda yenmeleri icin yaratilmadigini du$unup "insanoglu harbiden acayip, bi yolunu bulup bunlari bile yenecek kivama getirmi$" diye hayiflanir misiniz?

Haberler ya da herhangi bir televizyon programi ba$larken sunucunun gunun o saatine gore verdigi selami (iyi ak$amlar, gunaydin, vs...) nezaket icabi kar$ilar misiniz?

Google grafik aramada kendi adinizi aratip, hic mantikli olmadigi halde binlerce sonuca bakip kendi resminizi gormeyi umut eder misiniz? Bu arada tanimadiginiz yuzlerce adamin vesikaliklarina bakarken birinin sizi gormesi halinde “hakkimda ne du$unurler acaba?” diye de endi$elenir misiniz?

Toplu ta$ima aracina ilk durakta binip son durakta inerseniz "paramin hakkini sonuna kadar aldim" hissine kapilir misiniz? Bindigi duraktan 2 durak sonra inenlere gereksiz yere sinir olur musunuz?

Banyoda ellerinizi yikamak icin dokundugunuz musluga ellerinizi temizledikten sonra yeniden dokundugunuzu fark edip "ya ben buna kirli ellerle dokunmu$tum" diye du$unup, elinizi yeniden yikar misiniz? Ve tekrar dokunacaginizi bildiginiz muslugu avuc icinizle sulamak kaydiyla bir cozume gider misiniz?

Sokakta gordugunuz bir cocuga gulumsediginizde, cocuk $imarir ve baki$larini sizden cekmezse, rahatsiz olmaya ba$lar fakat ayni zamanda cocuga ilk baki$i atip yuz verdiginiz icin onunla ilgilenmeye devam etmek zorunlulugu hisseder misiniz? Eger yapmazsaniz cocugu uzmu$ olurum du$uncesine kapilir misiniz? istediginizde cocuga gulumseyip, bikinca da
oyle yuzustu birakmanin insanliga sigmayacagini du$unur musunuz?

Etrafinizdakiler 0-4 ya$ grubu tanimadiklari cocuklari minciklayip yalayip opmekten zevk alirken, siz bir ko$ede oturup "n'oluyo!" diye olayi irdeleyip kendinizi ruhsuz hisseder misiniz?

Beyaz bir fonda, fonu farkli renkte bir gif veya jpeg gordugunuzde "lan insan en azindan $unun etrafina bi border atar bari" deyip "bu kadar kotu bir goruntuye bir beyin nasil izin verebilir?" diye $a$irir misiniz?

ictiginiz her $i$e suyunun kimyasal analizini inceler misiniz? ozellikle de Ph degerlerine bakip bu su asidik, bu su bazik diye yorumlar yapar misiniz? Ph'i 7'ye cok yakin sulari icerken icinizi anlamsiz bir huzur kaplar mi?

Havada elden kacmi$ bir ucan balon gordugunuzde gozden kaybolana kadar izler misiniz? Acaba nereye kadar ucacak diye du$unup tahminlerde bulunur musunuz? Du$tugu yerde onu cocuklarin bulup sevinecegini du$unur musunuz? Sonra akliniz ba$iniza gelip "yok canim, alt tarafi sokakta satilan bi balon, oyle cok uzaga gidemez, kesin biraz ilerde bir yerlere inmi$tir" diye du$ununce kendinize kizar misiniz?

ikisi kar$i yone ve biri sizin gittiginiz yone giden uc $eritli bir yolda ilerlerken, tek $eritli yolda gittiginiz icin kendinizi enayi gibi hisseder misiniz? Arada sirada orta $eride dalar misiniz? iki $eritli yola gectiginizde huzura erer ve "Yollarin Fatihi" moduna girer misiniz?

Daha once izlediginiz bir filmi tekrar seyrederken "bu sefer sonu degi$ik bitebilir mi acaba?" hayalleri kurar misiniz? Arada sirada hatirlamadiginiz bir iki sahne ya da diyaloga denk geldiginizde "lan acaba!?" der misiniz?

Monitoru bozuk olup da siyahi ye$il gosteren bir bilgisayarda ye$il ve kirmizi rengi ayirt edemeyen bir renk koru icin "Dunyanin en kolay oyunu"nun dunyanin en zor oyununa donu$ebilecegini du$unup butun genellemelerin yanli$ oldugu gercegini dogrulayip, editorlerinin bir hatasini yakaladiginizi du$unur musunuz?

Bir $eyin takinti olmasi icin bir kereden fazla yapilmasi gerektigini du$unup, bir defa yaptiginiz $eyleri yazarken sucluluk duyar misiniz?

Monday 15 January 2007

Takintilarimiz!!! -1-

Herhangi bir sitede, gazetede yanli$ yazilmi$ bir harf gordugunuzde klavyede o harfin cevresindeki harflere bakip aslinda hangi harf yerine yanli$ harfin yazildigini tespit edip bu ke$finizden dolayi kendinizle gurur duyar mis’u’niz?

Sogani e$it buyuklukte parcalar halinde kesmeye ozen gosterir misiniz? Aralarindan bir tanesinin boyutu digerlerinden bariz farkli olursa onu cope atar misiniz?

$ehirlerarasi otobuslerde tepenizdeki hoparlorden ses gelip gelmedigini kontrol etmek icin elinizi hoparlore uzatir misiniz?

Bankamatikte i$lem yaptiktan sonra kartinizi "bip bip bip" sesinden once cikarmaya cali$ir misiniz?

Yolda yururken herhangi bir yerden guzel ya da kotu bir koku geldiginde,
o anda yaninizdan gecen ki$ilerle bu kokuyu ozde$le$tirir misiniz?

Otobus sizin ineceginiz duraktan bir onceki duraga vardiktan sonra inecek dugmesine ne zaman bassam diye du$unup durup dururken sikinti yaratir misiniz? Ancak ineceginiz duraga 5-10 metre kala dugmeye basar misiniz?

Kirmizi i$ikta durmu$ olan bir toplu ta$ima aracinin yanindan gecerken herkesin sizi izledigini du$unup oradan hemen kacmak icin ba$iniz onde
hizli hizli yurur musunuz?

Tuesday 9 January 2007

Sen de mi Brütüs!

Sen de mi Brütüs!

Dostlarını, davalarını, saflarını terk edenler düşmanların ağına düşüyor. Grubunu terk eden eski günlerine, eski büyüklerine, eski kutsallarına saldırıyor. Tarih boyunca Brütüsler hep var oldu, bundan sonra da olacak. Sahi kimdir günümüzün Brütüsleri?


Shakespeare, Julius Sezar adlı eserinin o en bilinen sahnesinde “Et tu Brutus?” (Sen de mi Brütüs?) dedirtir Sezar’a. Sonra elbisesini başına çekip “Öyleyse öl Sezar!” diyerek kaderini mühürleyecek 23 hançer darbesine bırakır kendini. Psikologlar, edebiyat tarihinin bu en meşhur satırlarında bir hastalık ve bir travmanın bulgularını görürler. Tıp literatürüne Brütüs Kompleksi diye giren hastalık, hastanın kendini büyüten, koruyan, kendine bakan kişiye karşı kin besleme, onu ortadan kaldırma, onun gölgesinde kalmaktan kurtulma arzusu olarak tanımlanabilir. Buna karşılık “Öyleyse öl Sezar!” cümlesi 1991 yılında Prof. Jenifer J. Freyd’in literatüre kazandırdığı ‘İhanet Travması’nın temel bulgusu. Freyd, özellikle kendisini korumasını beklediği kişilerin ihanetine uğrayanların sonu intihara kadar varabilen bir travma geçirdiklerini kaydediyor.

TARİH BOYUNCA BRÜTÜSLER

Marcus Junius Brütüs’ün hikâyesi Voltaire ve Shakespeare’in kalemlerinden çıkmamış olsaydı ‘en yakınından gelen ihanete’ verilecek özel bir ad olmayacaktı. Brütüsler, tarih boyunca oldukları üzere hep var olacaklar, ama adları hain, dönek, satılmış gibi kelimelerin arasında kaynayıp gidecekti. Oysa Brütüsler nitelikli birer teröristtirler. Sadece ihanet ettikleri eski dostlarını değil, dostluğa, kardeşliğe, davaya inanan herkesi hedef alır ve herkese zarar verirler. Brütüslerin ‘ilk hançeri vurdukları’ o ihanet anı eski dostların, dava arkadaşlarının arasında sosyal-psikoloji uzmanlarının “Kennedy Etkisi” dedikleri bir patolojiye yol açar.

Bu patoloji ihanetin o anını unutulmaz kılar ve yaşayanların hafızasına donuk bir kare olarak kazır. John F. Kennedy vurulduğu gün, o beklenmedik ihanetin şahitleri için zaman durmuştur. Yıllar sonra bile herkes o anda nerede olduğunu, ihanetin haberini nasıl aldığını, neler hissettiğini en ince ayrıntısına kadar hatırlar. Bu tür donuklaşmış kareler toplulukların hayatında arttıkça kardeşlik ve vifak duyguları zedelenir, soyut idealler geliştirememiş ruhlar ümitsizliğe ve ye’se kapılır. Bu anlamda Brütüsler tıpkı teröristler gibi toplumu hedef alır; kargaşa, dağılma ve güvensizlik atmosferini yaymaya çalışır; tıpkı teröristler gibi medyayı kullanır; tıpkı teröristler gibi kendi amellerini kutsal veya üstün bir davanın fiiliyata dökülmüş hali gibi sunarlar.

Tıpkı bütün nitelikli teröristler gibi Brütüsler de sevilmezler. Bunun en çarpıcı örneği Romalı Brütüs’ün kendisidir. Senatör arkadaşları ile birlikte Sezar’ın sert ve haris politikalarının Roma’yı yıkmakta olduğuna ve halk için en iyi yönetimin cumhuriyet rejimi olduğuna inanan Brütüs, kendisini evlat edinmiş Sezar’a ilk hançeri indirdikten sonra halka seslenmiş ve “Ulu Roma’nın insanları! Bir kez daha özgürüz!” demişti. Ancak Sezar bütün diktatör eğilimlerine rağmen halk tarafından seviliyordu. Dahası onu öldürenlerin arasında bizzat kendi evlatlığının bulunması halkın duygularını galeyana getirmişti. Bir kurtarıcı değil, hain katiller olarak görüldüler. Doğuya kaçıp bütün bir Roma İdeali’ni terk ettiler. Brütüs kendisini felsefeye adadı ve bir yıl içinde de intihar etti.

GİZLİ GÜNDEM BRÜTÜSLEŞTİRİYOR

Kişilik bozukluklarının sömürüldüğü psikolojik harp taktikleri üzerine uzman Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Brütüslerin büyük bir kısmının gizli gündemi olan kişilerden çıktığı kanaatinde. Kurumsal ve grupsal sadakat oluşumu üzerine yapılan çalışmalar bu sadakatin kaybının özellikle kurum veya grup içinde kendine ait bir gündemi olan ‘liderlik tutkulu’ insanlarda görüldüğünü ortaya koymuş. Nevzat Tarhan, bu kişilerin gruba bağlanma nedenlerinin muğlak ilkelere değil mutlak faydaya bağlı olduğunu, dolayısıyla da bu kişilerin şartlara göre durum değiştirebileceklerini söylüyor. Tarhan’ın baş örneği de yine tarihsel Brütüs.

Gerçekten de mevcut tarihî ve edebî malzeme Brütüs’ü daha en erken dönemlerde maddi çıkarlarına birinci planda önem vermiş, kendisi en güçlü olmadığı dönemlerde muhakkak güçlü birinin gölgesinde palazlanmayı beklemiş, kaçınılmaz gördüğü devrimlere destek vermiş bir faydacı olarak gösteriyor. Brütüs’ün gençlik yıllarında tefecilik yaptığı, Pompey adlı ordu komutanının güçlenmesi üzerine Sezar’a karşı girişilen savaşta Pompey’in yanında yer aldığı, Pompey’in yenilmesinden sonra Sezar’ın kendi annesiyle olan evlilik dışı ilişkisini kullanarak affedilmeyi başardığı ve bundan sonra Sezar’ın yanında çalışmaya başladığı biliniyor.

Brütüs’ün, Sezar tarafından evlatlık edinilmesi ve senatoda önemli bir göreve getirilmesine karşın içten içe bacanağı Cassius ile birlikte kurduğu komplo da tam bir ‘gizli gündem’ göstergesi. Brütüs ve Cassius’un başını çektiği klik kendisine ‘Liberaller’ adını vermiş ve Sezar’ın gittikçe diktatörleşen yönetimine karşı örgütlenmiş olsa da Brütüs kendisine ‘oğlum’ diye hitap eden Sezar’a bu gündemini sezdirmemiş. Shakespeare gibi yazarlar Brütüs’ü yüksek idealleri olan bir kahraman olarak lanse etse de tarih Brütüs’ü bir “baba katili ve ideallerinden çok kendi liderlik hayallerine kilitlenmiş bir makam düşkünü” olarak hatırlar.

Brütüs’ün Sezar cinayetinden sonra halka yaptığı konuşma aslen bacanağı Cassius’un kaleminden çıkmış olsa gerektir. Brütüs, Sezar’la dost olduklarını, onu çok sevdiğini ama Roma’yı Sezar’dan ve Sezar’ın Roma’yı sevdiğinden daha çok sevdiğini söyler. Kendince Helen şehir devletlerinde gördüğü demokrasiyi Roma’ya taşımak, Roma insanının mutluluğunu sağlamak istemiştir. Brütüs, tarihin bütün Brütüsleri gibi resmin tamamını görmekten aciz bir fıtrattır. Sezar’ın ortadan kaldırılmasının cumhuriyet rejimini geri getireceğini zanneder. Oysa Brütüs’ten sonra halka bir konuşma yapan General Mark Antony, halkın Sezar’a olan sevgisini kullanarak Brütüs ve ekibinin planlarını altüst eder.

İNTİKAM HİSSİNE KURBAN EDİLEN EBEDİ SAADET

Brütüs’ün iplerini elinde tutan gerçek komplocunun Cassius olduğu söylenir. Kendisi Sezar’ın yerine geçmek ihtirası ile yanıp tutuşur, ama bunun için gerekli hamleyi kendi başına yapamayacak kadar korkaktır. Bu sebeple Sezar’a olan bağlılığının göstermelik olduğunu keşfettiği Brütüs’ü kullanır. Aslında uyumlu, sürüyü takip eden bir kuzu görünümü sergileyen Brütüs, Cassius’un cinayet fikrini ilk duyduğunda çekimser kalmıştır. Ama zamanla Cassius’un etki alanına girer ve yaptığı işin tarihin seyrini değiştirecek çok hayırlı bir şey olduğuna inanmaya başlar. Gariptir ki yaptığı her şeyi Roma’nın iyiliği için yaptığına inanan Brütüs, tarih mahkemesinde baba katili olarak hüküm giyerken hain ve kurnaz Cassius’un komplonun mimarı olduğu unutulmuştur. Yine de Mark Antony, Cassius’a tarih kadar merhametli olmamış, o da bir savaş sırasında ele geçirileceğini anlayınca intihar etmiştir.

Gizli gündemleri dolayısıyla içinde bulundukları gruba surî bir bağlılık gösterenlerin Brütüsleşmesi Roma kültürüne has bir şey değildir. Hz. Resulullah’ın ashabının içine sızmış öyle kimseler vardır ki bunlar Ashab-ı Resulullah’dan olma şansını küçük bir kan davasına veya kavim asabiyesine feda etmişlerdir. Mikyas ibn Subâbe bu talihsizlerden biridir. Kardeşi Hişam b. Subâbe kendisinden önce Müslüman olmuş, ancak bir gazvede onu müşriklerden zanneden bir Müslüman tarafından öldürülmüştü. Bu olaydan sonra Müslüman olduğunu söyleyerek Medine’ye gelen Mikyas, kardeşinin kanı için kısas istedi. Ancak Hz. Peygamber Aleyhisselam öldürmenin hata ile olduğu için diyet ödenmesine karar verdi. Diyet kendisine ödendiği halde Mikyas bir yolunu bularak kardeşini öldüren kişiyi öldürdü. Bundan sonra da Mekke’ye kaçarak irtidad eyledi.

Gizli gündemleri dolayısıyla Kur’an’ın levmettiği Abdullah b. Übeyy ve onu takip eden Evs ve Hazrec münafıklarının hikâyesi de İslam tarihi boyunca Brütüs fıtratlılar hakkında ümmete ibret olmuştur. Bakara Suresi 8-16 ayetlerinde bu insanların kalbinde bir hastalık olduğundan bahsedilir.

Prof. Nevzat Tarhan, Brütüslerin bir kısmının hakikaten hasta olduğu görüşünde. Bazı kişilerin tıpta siklotimik kişilik denilen manik depresif bir iki uçlu duygu durum bozukluğu sergilediğini belirten Tarhan, bu kişilerin ifratla tefrit arasında gelip giden bir karaktere sahip olduklarını söylüyor. Siklotimik kişiler beyinleri ile kalplerini aynı anda kullanamıyor ve davalarına sadece hislerle bağlanıyor. Tarhan, bu açıdan grup sadakati ölçülürken sadakatte aşırıya giden kişilere dikkat etmek gerektiğini, bunların sarkaç gibi bir anda öte uca geçebileceklerini söylüyor.

HACI MURAT’IN İHANETİ

Kişiliği iki kutup arasında gidip gelen, bu arada büyük dava önderliğinden hainliğe geçiş yapan meşhur bir isim Kuzey Kafkasya kahramanı Hacı Murat. Dağıstanlı Hacı Murat’ın adı ünlü yazarların eserlerine isim olmuş. Çoğunluk birbiriyle çelişen halk hikâyelerinin arasından sağlıklı bir Hacı Murat öyküsü çıkarmak hemen hemen imkânsız. Onun muhteşem bir savaşçı olduğu muhakkak. Ama kan davalısı Hamzat Beg’i öldürtmesi daha erken yaşlarda isminin yanına bir soru işareti koydurdu.

Ruslarla işbirliği yapan Avar Hanı Ahmet’in komplosuyla tutuklanmış, esir edilmiş, esaretten kaçmış ve Şeyh Şamil’e katılarak dillere destan bir direniş savaşı başlatmıştı. Ama 1851 yılında Ruslara karşı zafer üzerine zafer kazandığı bir dönemde birden, bire Rusların tarafına geçtiğini bildirdi. Bu o kadar beklenmedik bir olaydı ki çoğu yandaşı bunun Şeyh Şamil ile birlikte yaptıkları bir plan olduğuna inanmayı tercih etti. Hacı Murat iki yıl kadar bir Rus kalesinde yaşadı. 4 Nisan 1893’te bulunduğu kaleden kaçmaya çalışırken kendisini takip eden Rus askerleriyle giriştiği çarpışmada öldü. Bazıları kaleden kaçışının, hatasını anlaması üzerine Şeyh Şamil’e katılmak üzere girişilmiş bir macera olduğu kanaatindedir. Başkaları da tek derdinin Şeyh Şamil’in hapishanelerinde bulunan ailesini kurtarmak olduğunu söylerler. Her durumda Hacı Murat Ruslara sığınmanın yanlış olduğunu anlamıştı. Ama geri dönüş yolu gidiş yolu kadar pürüzsüz değildi.

BUNAMA SALDIRGANLAŞTIRIYOR

1851 yılında Rus ordusuna yazılan Lev Tolstoy, Çeçenistan cephesinde savaşmaya gönderilmişti. Cephedeki yıllarında Hacı Murat’ı yakinen tanıma, onunla ilgili bütün halk hikâyelerini dinleme imkânı buldu. 1904 yılında yazdığı Hacı Murat adlı eseri 1912 senesinde yayımlandı. Hacı Murat, Rusların Çeçenistan ve Dağıstan cephelerinde yaydıkları dehşeti ve bunun karşısında direnmeye çalışan gururlu bir halkın kendi gururuna yenilen bir liderinin hikâyesini anlatır. Hacı Murat dağların iki aslana dar geldiği bir zamanda aslanca ölmeyi kendine yedirememiş, Rusların bilemediğimiz teklifleri karşısında Şeyh Şamil’in Brütüs’ü olmuştu.

Prof. Nevzat Tarhan genellikle belli yaşın üstündeki Brütüslerde görülen bir hastalığın da gizli bir bunama çeşidi olduğunu söylüyor. Bu insanlar sağlıklı iken davaları uğruna büyük fedakârlıklarda bulunurken birdenbire sapma gösteriyorlar. Tarhan, bunların bir kısmında Gizli Demark denilen ve unutkanlık emaresi göstermeyen bir tür bunamanın olduğunu, bu insanların utanma ve acıma duygularını kaybettiğini söylüyor. Bu hastalarda anatomik olarak beynin ön bölgesinde küçülme ve erime yaşanıyor. Bunun paralelinde o güne kadar kontrollü, edepli, çalışkan, dürüst ve ilkeli bir kişilik sergileyen hasta birdenbire grubuna, davasına veya şirket ideallerine olan inancını kaybediyor. Bu hastalar tutunacakları yeni bir ideal oluşturamadıklarından eski dostlarına saldırmayı bir varlık gayesi haline getiriyorlar. Tarhan, ilerlemiş yaş kadar şeker hastalığı, damar sertliği ve kafa travmalarının da bu hastalığa sebep olabileceğini ifade ediyor.

İster bunama sonucunda olsun isterse basit bir ’suçluluk duygusunun bastırılması mekanizması olsun’ Brütüslerin sıradan döneklerden en önemli farkları davalarını terk etmekle kalmayıp, eski dava arkadaşlarına saldırmaya başlamaları. İnsanlık tarihi çeşitli sebeplerle davalarına ihanet edenlerin karşı cephenin ‘uşağı’ ve ‘konuşan ağzı’ olduğu örneklerle dolu. İslam tarihinin böylesi Brütüslerle tanışması ne yazık ki oldukça erken olmuş. Hayatının bir dönemini Ashab-ı Resulullah içinde zekât memuru olarak geçiren Abdüluzza b. Hatal bunlardan biri.

İbn Hatal Müslüman olduktan sonra Resulullah Aleyhisselam ona Abdullah adını vermiş ve onu zekât memuru olarak görevlendirmişti. Bu görevi sırasında kendisine yardım etmesi için bir köle de tahsis edilmişti. İbn Hatal bir gün bu kölesiyle zekât toplamak için yolculuğa çıkmıştı. Kölesi uyuyakalıp kendisine yemek hazırlamadığı için zavallı adamı döverek öldürdü. Bundan sonra da yaptığı işten ürkerek Mekke’ye kaçtı ve eski dinine geri döndü. İbn Hatal yaptığı işten öylesine utanmıştı ki bunu bastırmak için Resulullah’ı hicveden şiirler yazmaya başladı. Hatta iki şarkıcı kadın tutup bunlara yazdığı şiirleri şarkı olarak söyletiyor ve bununla kendi suçluluk duygusunu bastırmaya çalışıyordu.

VAHİY KATİPLİĞİNDEN İFTİRA HATİPLİĞİNE

Resulullah’ı tanıma şerefine nail olmuş, ama fıtratındaki kendini beğenme ve beğendirme arzusundan dolayı büyük bir imtihan atlatmış isimlerden biri de Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh. İbn Ebî Serh Mekke’de Müslüman olmuş ve Medine’ye hicret etmişti. Eli kalem tutan zeki bir insandı. Vahiy kâtipleri arasında yer almıştı. Vahiy nazil olurken Arapça’nın kendine has iç uyumu İbn Ebî Serh gibi eğitimli insanların vahyin geri kalan kısmını tahmin etmelerini sağlardı. Fakat İbn Ebî Serh bunu kendisine has bir kabiliyet olarak gördü. Daha Medine’de iken vahiy hakkında Hz. Peygamber Aleyhisselamı kıracak iftiralar uydurdu. Bunların duyulduğunu fark edince de Mekke’ye kaçtı. Orada kendisine bir yer edinebilmek için eski dinine geri döndü ve vahiy kâtipliği yaparken bazı kısımları kendisinin kasten değiştirdiği gibi yalanlar söyleyerek müşrikleri eğlendirmeye çalıştı. Mekke’nin fethinden sonra süt kardeşi Hz. Osman’a sığındı ve yeniden Müslüman oldu. Bundan sonra hayatı boyunca samimi bir Müslüman olarak yaşamış olsa da Mısır’a vali tayin edildiğinde halk onu kabullenmek istemedi. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra da Filistin sahillerine yerleşerek yalnız bir şekilde öldü.

Modern dönemde inancını kaybedip İslam karşıtı bir söylem benimseyen isimlerden biri de İbn Warraq’dır. Hindistanlı Müslüman bir ailenin çocuğu olan İbn Warraq İngiltere’deki eğitimi sırasında dinini kaybetmekle kalmamış, azılı bir İslam eleştirmenine dönüşmüştür. “Why I am not a Muslim? - Neden Müslüman değilim?” adlı eseri İngilizce konuşan dünyada en çok satanlar listesine girmiştir.

İbn Warraq’ın İslam ve Hz. Muhammed Aleyhisselam hakkındaki iftiraları modern dönem anti-İslamcı söylemin bulduğu hemen her iftirayı son noktasına kadar götürür: İftiralarında Efendimiz Aleyhisselam eski kitapları incelemiş ve bunların üzerine kendi dogmatizmini kurgulamış bir dâhiye dönüşür. Müslümanlar dinlerini sorgularlarsa inançlarını kaybedecekleri korkusuyla gerçeklerden kaçan bir cahil adamlar güruhu, namaz İran’dan alınmış bir ritüel, hac ve sünnet Cahiliye Araplarının geleneği, başörtüsü ve el açarak dua etme kötü ruhları kovmaya yönelik primitif dinlerin geliştirdiği mekanizmalar… Hasılı Warraq’ın sunduğu İslam hemen her yönüyle kendinden önceki kaynaklardan alınmış bir uydurmalar silsilesidir.

İbn Warraq’ın satırlarında İslam şiddetle, Bin Ladin’le, ırkçılıkla, Yahudi düşmanlığıyla, anti-demokratik eğilimlerle, dogmayla, körü körüne anlaşılamayan bir kutsal kitaba bağlanmakla eşdeğerdir. İbn Warraq için İslam’ı benimsememek yeterli değildir. Ayağa kalkıp ona karşı aktif mücadele etmek gerekir. Karikatür krizi sırasında bu görüşünü net bir şekilde ifade eden İbn Warraq, bu konuda susmanın dahi “İslam’ın dünyanın umumuna dayatmaya çalıştığı totaliter ideolojiye hizmet etmek olacağını” iddia etmiştir.

TEHLİKE SİNYALİ VERİYORLAR

Prof. Dr. Nevzat Tarhan grup sadakatinin kırılması sonrasında saldırgan ve aşırı eleştirel politikalar benimseyenlerin genellikle grup içindeyken de sinyal verdiklerini söylüyor. Ona göre davasını veya grubunu terk eden kişilerin eski dostlarına veya ideolojilerine acımasız eleştiriler yöneltmeleri, hatta arada iftiraya başvurmaları kişilikleriyle alakalı. Bu kişilerin yalan söylemeye yatkın kişilik yapılarına sahip olduklarını söyleyen Tarhan, çıkara bağlı, ilke ve yüksek ideallere değil kendi menfaatlerine önem veren, egosentrik, sahtecilik eğilimli kişilerin daha grup içindeyken ‘her masada farklı hikâye anlatan’ kişiler olduğunu kaydediyor. Bu insanlar kendi eksikliklerini kişilikleri etrafında uydurdukları hikâyelerle kapatıyor, sıklıkla yemin ediyor, periyodik olarak namus ve dürüstlük konferansları veriyorlar.

Tarhan bu kişilerin ben-merkezcil yapılarından dolayı kendilerini sorgulayamadıklarını, bu sebeple de sağlıklı değişim gösteremediklerini düşünüyor. İnsan doğası değişen şartlarla birlikte dönüşümü gerekli kılıyor. Ama kendilerini sorgulayamayanlar dönüşüm yerine başkalaşma yaşıyorlar. Başkalaşma beraberinde suçluluk duygusunu, bu da bir bastırma mekanizması olarak saldırganlığı getiriyor. “Ben de iyi, o da iyi ama ben bunu seçtim.” diyemeyen bu Brütüsler, eskiyi kötülemeyi tek yol olarak görüyorlar.

Brütüslüğünü eskinin acımasız eleştirileri üzerine kurgulamış tarihî şahsiyetlerden biri ünlü Fransız devrimcisi Danton’dur. Fransız İhtilali’nin bu kritik ismi devrimin en önemli ayaklanmalarında yer almış, kralın idam edilmesinde söz sahibi olmuştu. Monarşiye olan tepkisini ifadede kullandığı ağır dil onu Jakobenlerin etkin sözcülerinden biri haline getirmişti. Söylemi Adalet Bakanı olduktan sonra da devam etti ve meşhur 2 Eylül Katliamı’nda hapishanelerde yatan kişilerin rejim aleyhtarı olsun olmasın öldürülmelerini sağladı.

Danton kendisi gibi avukat olan Roberspierre’in yönetimi ele geçirmesinde etkin oldu. Fransız tarihine ‘Terörün Hükümranlığı’ dönemi olarak geçen ve bizzat ‘terör’ kelimesinin üretilmesine yol açan bu dönemde Danton’un adı bir dizi kirli işe karıştı. Siyasetten bir müddet uzaklaşmak zorunda kalan Danton, Paris’te tekrar boy gösterdiğinde bu kez yeni rejimin eleştirmeniydi. Kendi kurguladığı Roperspierre rejimini ‘aşırıya gitmekle’ suçlayan Danton, bu tutumuyla hem radikal devrimcilerin hem de Roberspierre yönetiminin düşmanı haline geldi. Sonunda da yönetim tarafından giyotine gönderildi. Danton tarihe ‘döneklerin kahramanı’ olarak geçti.

EN YÜZSÜZ BRÜTÜSLER SOLDAN ÇIKTI

Sovyet Rusya’da Brütüs adının yerine Kautsky adı kullanılırdı. Kautsky bir zamanlar 2. Sosyalist Enternasyonel’i yönetmiş, döneminin bir numaralı Marksist otoritesi kabul edilen bir kişiydi. Ancak özellikle Lenin yönetiminin gösterdiği diktatör eğilimler karşısında Marksizm’e olan inancını kaybetti. Fakat tarafsız da kalmadı. Bir anda burjuva parlamentarizminin, Avrupa Birleşik Devletleri idealinin, liberal demokrasinin savunucusuna dönüştü. Bu arada Marksist söyleme ağır eleştiriler getirmeye başladı. Öyle ki Marks ve Lenin’in bütün devrimci görüşlerini yerden yere vuruyordu. Lenin’in ifadesiyle Marks ve Engels’in kırk yıl boyunca anlattığı her şeyi denize atmış, bir burjuva uşağına dönüşmüştü.

Sovyetlerde Kautsky neyse Çin’de Wang Jingwei odur. 1920′lerde Çin Kuomintang Partisi’nin liderliğini yapan ve Çin Komünist Partisi ve Komintern ile beraber çalışan Wang Jingwei, komünizm ile faşizm arasında gelip giden bir kafa yapısı sergiler. Asıl dönüşümünü ise Çin-Japon savaşı sırasında yaşar. Çin, Shanghai Savaşını kaybedince Japonlarla ilişkiye geçer ve Japonlar tarafından Nanjing’de kurulan Japon ve Nazi yanlısı bir kukla devletin başına geçer. Çin nüfusunun yüzde 92’sini oluşturan Han Çinlileri Wang’ı Çin’in Brütüs’ü olarak hatırlar.

İrlanda’da Brütüs’ün ismi Dennis Martin Donaldson’dur. Yıllarca IRA’nın ikinci başkanlığını yapmış, İrlanda milliyetçiliğinin modern dönem ideologlarından biri olan Donaldson, sonradan yaptığı açıklamaya göre İngilizler tarafından hayatının hassas bir döneminde ‘devşirilmiş’ ve İngiliz hükümeti adına casusluk yapmaya başlamıştır. IRA tarihinin bu en utanç verici Brütüs vakası, Donaldson’un karışmış olduğu terör suçları, finansal sahtekârlıklar ve şantaj gibi faaliyetlerin çoğunun aslında MI5 karargâhında planlandığı düşünülünce daha dramatikleşmektedir. Donaldson, İngiltere adına casusluk yaptığı açıklandıktan sonra kayıplara karışmış, hayatının sonuna doğru bir gazeteci onu su ve elektriğin bile bulunmadığı ilkel şartlarda yaşarken bulmuş. Donaldson, İngiltere’den biraz para aldığını ifade etse de gerçekte bu ihaneti neden yaptığını hiçbir zaman açıklamamış. Yaşadığı ilkel şartlar içinde esrarengiz bir şekilde ölüp gitmiş.

Nevzat Tarhan, özellikle liyakatı olmayan makamlara getirilen kişilerde bu başkalaşma riskinin görüldüğünü hatırlatıyor. Bu insanların kendilerinin özel, farklı, çağının ötesinde olduklarını zannettiklerini söyleyen Tarhan zamanla egoları büyüyen bu insanların kendi kusurlarını görmeyen, başkalarının güzelliklerini takdir edemeyen, kendisini kutsallaştıran insanlarla çevrelenmek isteyen bir kişilik geliştirecekleri uyarısında bulunuyor. Son dönemlerde moda olan ‘kişisel gelişim’ projelerinden NLP modelinin temelde kişinin kendisini özel görmesine dayandırıldığını da hatırlatan Tarhan, bu modelin özellikle iş dünyasında Brütüs fıtratlıların ortaya çıkmasına yol açacağından endişeli.

YALANCI PEYGAMBER MÜSEYLİME’NİN BRÜTÜSLÜĞÜ

Grup sosyolojisi üzerine yapılan çalışmalar bölünmelerin veya kopmaların baş sebebi olarak liyakati olmayan şahısların liderlik arzusunu gösteriyor. Tarhan da temelde egoları güçlü olan bu kişilerin o grup veya şirketin düşmanlarınca tespit edilip, bir psikolojik harp taktiği olarak kullanıldıklarını söylüyor. Özellikle bir ideoloji etrafında örgülenmiş insanların içinden karakter zaafı olan, kendine tapan, çıkarını kutsallaştırmış veya zaaflarının ifadesi olarak toplum tarafından bilinmesini istemedikleri hatalar işlemiş olan kişiler rakip veya düşman tarafça kullanılmaya açık oluyor.

İslam tarihinin kaydettiği ilginç Brütüslerden biri de Müseylime adlı yalancı peygamberdir. Peygamberimiz Hicret’in 7. senesinde Bizans İmparatoru da dâhil olmak üzere civar ülke liderlerine onları ve halklarını İslam’a çağıran mektuplar göndermişti. Bu mektuplar üzerine Medine’yi ziyarete gelen Benî Hanife Kabilesi’nin temsilcileri arasında Müseylime adlı bir adam vardı. Bu adam edebî yönü oldukça kuvvetli bir hatipti. Ancak Müslümanları ve onların Hz. Peygamber’e olan saygısını görünce yüreğini bir kıskançlık kapladı. Kavminin Efendimiz Aleyhisselama değil de kendisine tâbi olmasını istedi. Bunun üzerine kendi peygamberliğini ilân etti ve bu iddiası bazı münafıkların da desteğiyle Benî Hanife arasında kuvvet buldu.

Taberi’nin naklettiğine göre Müseylime Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr etmemişti. O kendince peygamberliği paylaşmak istiyordu. Nitekim Peygamberimizin vefatından bir müddet önce gönderdiği bir mektupta Hz. Muhammed’e dünyayı paylaşmayı teklif ediyordu. Mektupta Müseylime hem kendisinden hem de Hz. Muhammed Aleyhisselam’dan peygamber diye bahsediyor ve “Ben, seninle birlikte peygamberlik vazifesinde ortağım. Yeryüzünün yarısı bize, yarısı da Kureyş Kabilesi’ne aittir. Ancak Kureyş haddini aşan bir kavimdir.” diyordu. Peygamber Efendimizin cevabî mektubu bugün Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler bölümünde durmaktadır.

Efendimiz mektubunda A’raf Suresi’nin 128. ayetine atfen şöyle buyurdu: “Bismillahirrahmanirrahim… Allah’ın Resulü Muhammed’den yalancı Müseyleme’ye… Selam hidayete tâbi olanlara olsun. Bilesin ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Zafer erdemli davrananlarındır.”

FİLİSTİN’İN İŞBİRLİKÇİ BRÜTÜSLERİ

Olanca kutsallığına ve büyük dava adamları yetiştirmiş olmasına karşın Filistin Davası’nın da hainleri var. İsrail, ihanete meyilli Brütüs adaylarını bir dizi yöntemle belirliyor ve bunları işbirlikçi olarak kullanıyor. Uzmanlar bugün İsrail’in 15 bin kadar Filistinli işbirlikçiyi sürekli olarak kullandığını söylüyor. İsrail Ordusu’nun Filistinli Brütüsleri devşirme yöntemlerinin başında ahlâk ve namus duygusunun sömürülmesi geliyor. Kadın zaafı olan Filistinliler İsrail ajanlarınca baştan çıkarılıyor ve fotoğraflanarak şantaja maruz bırakılıyorlar. Kadın giyim mağazalarında elbise değişim yerlerinde çekilen fotoğraflar şantaj malzemesi olarak kullanılıyor. Uzun süre hapiste kalmakla işbirlikçi olmak arasında tercihte bulunmaya zorlanan Filistinliler de var, İsrail’in barışı sağlamak için teröristlere karşı kendilerine ihtiyacı olduğuna inanan saf delikanlılar da. Bazılarının ise para karşılığı satın alındığı biliniyor.

Filistinlilerin en iyi hatırladığı Brütüslerden biri ‘Bombacı’ adıyla bilinen Yahya Ayyaş’ın ölümüne yol açan Kemal Hamed. 1996’da Üsame Hamed adlı arkadaşının evinde saklanan Ayyaş’ın cep telefonu birdenbire çalışmamaya başlar. İsraillilerin telefonu bloke etmiş olabileceğini düşünemeyen Ayyaş, Üsame’nin amcası Kemal’in kendisine verdiği yeni cep telefonunu memnuniyetle alır. Mossad’ın telefonun içine yerleştirdiği bomba patladığında kafasının büyük bir kısmı vücudundan kopar. Bu arada Kemal de kayıplara karışır.

Utanç duygusunun kullanıldığı içler acısı bir durum da Cefal ve Vedad’ın henüz geçtiğimiz ay ortaya çıkan hikâyeleri. Gazze’nin Balata kampında yaşayan saygın bir ailenin oğlu Cefal, iki yıl önce kız kardeşinin çıplak fotoğraflarıyla karşısına çıkan bir Filistinli tarafından bu fotoğrafları bütün Balata’ya dağıtmak tehdidi ile İsrail adına çalışmaya zorlanır. İsrail pek çok Filistinli ile çalışmaktadır ama Cefal özel olarak seçilmiştir. Hedef Aksa Şehitleri Tugayı’nın Balata reisi Hammûde İşteyvî’dir. İsrail Cefal’i İşteyvî’nin yakın adamlarından Muhammed Hamis Ammar’ın karısı olan Vedad ile gizli bir ilişkisi olduğunu keşfettiği için seçmiştir. Böylece Vedad da Cefal üzerinden İsrail’e bilgi vermeye başlar.

İsrail Ordusu İşteyvî’yi öldürecektir ama Cefal bu sayede Muhammed Hamis’in de öleceğini, böylelikle Vedad ile evlenebileceğini ümit etmektedir. Nitekim İsrail ordusu Cefal ve Vedad’ın verdiği bilgilere dayanarak giriştiği operasyonda hem İşteyvî’yi hem de Hamis’i öldürür. Ancak Aksa Tugayı oldukça iyi saklanan İşteyvî’nin yerinin nasıl bulunduğunu kısa zamanda keşfeder. Cefal Ayiş, Balata’nın ortasında sokakta idam edilir. Vedad Mustafa ise kendi kardeşleri tarafından öldürülür.

MUTLU BRÜTÜS YOK

Prof. Nevzat Tarhan’a göre Brütüsler ihanet sonrasında iki yoldan birini seçiyorlar: Suçluluk duygusunun ittiği saldırganlık ve kişilik kaybının yol açtığı yeni çevresine yaranma endeksli doyumsuzca tekrarlanan yalanlar… Psikolog Frank Pittman evliliklerde yapılan ihanetlerin de benzer bir rota izlediği görüşünde. İhanet eden eş nadiren suçluluk hissederek affedilme yollarını aramaya ve özür dilemeye kalkışıyor. Daha çoğunlukla kendisini bu suça itenin gerçekte öbür eşin duyarsızlığı olduğu gibi yalanlarla mevcut ilişkiyi karşı tarafın bitirmesini sağlamaya çalışıyor. Bazı durumlarda da evlilik dışı ilişkiyi bir hayat tarzına dönüştürerek suçu sıradanlaştırmaya çalışıyorlar.

Frank Pittman ihanet eden eşin suçluluk duygusu altında başka kişilerin de aynı suçu işlemesini arzu ettiğini anlatıyor. Bazı durumlarda ihanet eden eş, bizzat kendi eşinin aynı suçu işlemesini sağlamaya çalışarak suçluluk duygusunu hafifletme yolu arıyor. Sosyal grup ihanetlerinde de benzer bir arayışa girişiyor Brütüsler: Eski dostlarının arasında bir Brütüs daha çıkarabilmek veya eski dava arkadaşlarının kendisine saldırmasını sağlayarak suçun tek ‘hammal’ı olmaktan kurtulmak sevdası…

Sosyal psikologlar özellikle ideolojilerini terk eden Brütüslerin asla itiraf edemedikleri bir arzuyla geriye dönebilmek, özür dilemek, affedilmek ve hiç ihanet etmemiş gibi davasının mutlu bir ferdi olarak yaşayabilmek istediklerini, ancak utanç duygusunun buna kalkışmalarına engel olduğunu söylüyorlar. Brütüs bir defa bu duyguya kapıldı mı etrafını değil, kendisini ikna edebilmek için eski ideolojine veya inancına saldırmaya başlıyor. Bu durumdaki Brütüslerin en belirgin özelliği sadece kamusal alanda değil, yalnız başlarına kaldıklarında bile ‘geçmiş’ hakkında saldırgan iç-konuşmalar yapmaları. Sürekli olarak geçmişi yeniden yazan bu kişiler kendilerini o geçmişin yapraklarından silmeye başlıyorlar. Bu da beraberinde bir dizi kişilik problemine davetiye çıkarıyor. Brütüsler asla mutlu olamıyor, asla mutlu ölemiyorlar…

HİDÂYETİ VERİP DALÂLETİ SATIN ALDILAR

Öyle insanlar vardır ki “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler; Oysa iman etmemişlerdir. Akılları sıra Allah’ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller. Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti. Bu yalancılık ve samimiyetsizlikleri sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır. Ne zaman onlara: “Yeryüzüne fesat saçmayın!” denilse “Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!” derler. Gözünüzü açın, bunlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin şuurları yok, farkında değiller. Ne zaman onlara: “Şu güzel insanların iman ettiği gibi siz de iman edin.” denilse “Yani o beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanalım?” derler. Asıl beyinsizler kendileridir de farkında değiller. Bunlar iman edenlerle karşılaştıkları vakit “Biz de müminiz” derler. Fakat şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında da: “Emin olun, biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz.” derler. Allah da kendileriyle alay eder ve azgınlıklarında onlara mühlet verir; böylece onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. İşte onlar hidâyeti verip, dalâlet satın aldılar. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar.
Bakara Suresi 2:8-16, (Suat Yıldırım Meali)
[Bakara Suresi 8-16 ayetleri Abdullah b. Übeyy ve onu takip eden Evs ve Hazrec münafıkları hakkında nazil oldu.]

AYAAN ALİ HIRSİ: YALANLAR ÜZERİNE KURULU BİR İSLAM DÜŞMANLIĞI

1969 Somali doğumlu Ayaan Ali Hırsi babası tarafından Kanada’daki kuzeniyle evlendirilmek istenince önce Almanya’ya daha sonra da Hollanda’ya iltica eder. Hollanda’da politika dersleri alır ve ülkesindeki iç savaşın nedenlerini ve kadının konumunu araştırmaya başlar. İslamiyet’te kadının yeri hakkında yaptığı eleştiriler Hollanda’da ona büyük bir ün kazandırır ve yapılan bir ankette ülkenin en önemli ikinci politikacısı olduğu ortaya çıkar. Bu ün onu milletvekilliğine kadar yükseltecektir. Bu arada üniversitede ders aldığı bir filozoftan etkilenerek İslam’dan döner ve ateist olduğunu açıklar.

İlk olarak ‘Çocuk Fabrikası’ isimli bir kitap yazar ve tepki alır ve yaptığı Trouw röportajı Müslümanlara saygı duymadığı gerekçesiyle yayımlanmaz. Daha sonra Theo Van Gough tarafından yönetilen ‘İtaat’ isimli bir filmin senaryosunu yazar. Kişisel inançlara saygı duymadan Kuran’ı Kerim’in kadın ve cinsellik hakkında koyduğu hükümleri sertçe eleştiren ve Hz. Muhammed hakkında hakarete varan karikatürleri de destekleyen Ali, bütün bu söylemini insan hakları çerçevesine sığıştırmıştır. Ali, hakaret için özür dilenmemesi ve karikatürlerin her yanda yayımlanması gerektiğini, bunun ifade özgürlüğü olduğunu söyler.

Ali’nin bu söylemi aslında Somali’deki hayatında çektiği sıkıntılara karşı isyanın bir ifadesidir. 5 yaşından itibaren İslamiyet’te yeri olmayan bazı ritüellere maruz kalmış, evlere kapatılmış ve istemediği birisiyle evlendirilmeye çalışılmıştır. Baskılı yaşamından sıyrılmaya çalışan ve bu sayede farkında olmadan Hollanda tarafından desteklenen Ali, zamanla ‘yeni efendileri’nin sözcüsü haline gelmiştir. Yeni ortamında İslam’a saldırdıkça yükseldiğinin farkına varan Ali, yazdığı kitaplarla alakalı olarak ölüm tehditleri aldığını duyurarak daha da ün kazanır. Saldırganlığı arttıkça yalana başvurmaya başlar. Sonunda Hollanda’ya iltica ederken yaptığı başvurunun da düzmece olduğu ortaya çıkacak ve vatandaşlığını kaybettiği için otomatik olarak milletvekilliği de düşecektir.

1969 Somali doğlumlu Ayaan Ali Hırsi, yalanlarının anlaşılması üzerine milletvekilliğini ve Hollanda vatandaşlığını kaybetti.

ALBERT CAMUS VE DÖNEK

Zaman sürüklerken insanoğlunu peşi sıra her yeni günde, her geçen güne nazaran bir nefes daha taze olmak uğruna değişmek gelişimin muştusudur aslında. Bu değişim sırasında dönüşmemek bir olgunluk ifadesidir. Zira öylesi değişimler vardır ki tarihte, kahramanları “bugünlerini” tesis eden dünlere kara bir öfkeyle, çılgın bir düşmanlıkla bakar ve hatta zamanın o demlerine küfrederler.

Edebiyatta fikirsel dönüşüm örneklerinden birini Albert Camus’un Sürgün ve Krallık eserindeki “Dönme ya da Karışık Bir Kafa” isimli öyküsünde bulmak mümkün. “Çorba, çorba! Kafamın içini düzene sokmalıyım.” diyerek öykünün ana karakterinin hissiyatına kalem tutan Camus, betimsel öğelerle giriş yapar öyküye ve fikri bir yolculuğa çıkarır okuyucuyu…

Batı Afrika’nın kızıl topraklarla bezenmiş suya hasret şehirlerinden birinde, Taghasa’da, öykünün ana karakteri çaresizlik girdabında boğulurken yaşadığı kimlik buhranları kum kokan topraklarda sessiz bir çığlık olarak yankılanır. Çocukluğunda Katolik bir papazdan dinî eğitim almış olan geleceğin ‘dönmesi’ zamanla iyiliğin, güzelliğin aslında bir hayalden ibaret olduğu vehmine kapılır. Hocalarının, çevresinin hatta anne-babasının bile kendisini aldattığı düşüncesi bir fikr-i sabit haline gelir ve düşünde bir kötülük krallığı kurar. Sonunda da kendi yarattığı kötülük Tanrı’sının kölesi olur.

Albert Camus’un öyküde temel öge olarak kullandığı güneş, vicdan azabına eş bir yangını simgelerken, tuz acıyı ve çaresizliği betimliyor. Bu ögelerin gölgesinde çırpınan ana karakter önce Firavunvari bir edepsizlikle kendi Tanrı’sının, yani kötülüğün daha güçlü olduğunu tüm dünyaya ilân etmek ülküsüne kaptırır kendini. Sonra siz satır satır ilerlerken halüsinasyonlarla zihnen yorulmuş olan ‘kötülük misyonerini’ bir boşlukta bulursunuz. Artık kendisinin bile kim olduğunu bilmemektedir. Kimlik bunalımıdır bu yaşadığı. İlerleyen sayfalarda kahraman ölümü umutla bekleyecek bir duruma düşse de kendi mutlak doğrusundan vazgeçmez ve şu cümlelerle avutur kendini; “İyilik bir düş, hep ertelenen ve tüketici bir çabayla sürdürülen bir tasarı, hiçbir zaman erişilemeyen bir sınırdır, krallığı olanaksızdır. Yalnızca kötülük, sınırlarına dek gidebilir ve kesinlikle hüküm sürebilir, gözle görülür krallığını yerleştirmek üzere ona hizmet etmek gerekir, sonrasını düşünürüz.”

Kinin gölgesinde şekillendirdiği kötülüğün mutlak gücüne iman eden karakter, bu satırlardan sonra geçmiş zamanlardaki Tanrı’sına ihanet edeceğine söz verir ve kötülüğün krallığının gelişini geciktiren her şeye lanet eder. Yaşadığı o ölümcül buhranın nihayetinde Camus’un Brütüs’ü kindarlığı bırakıp yeniden başlamak ister hayata. “Eskiden kendisine kardeş olan insanlara” seslenişidir bu kez sizi alıp ‘kötülük dönmesi’nin dünyasına götüren. Dönme yardım eli beklerken çaresiz, inlemektedir; “Şimdi iyi ol, aldandık, yeniden başlayacağız, bağışlama ülkesini yeniden kuracağız, ben evime dönmek istiyorum. Evet, yardım et bana, elini uzat, ver…”

Lakin, Albert Camus bu zavallı Brütüs’e karşı hiç de merhametli değildir. Perişan halde yalvarırken Brütüs, biri o feryat eden ağza “tuz” basar ve öykü biter.

Monday 8 January 2007

learning how to fall....

i was walking on a wire
looking down, there was no net
now, i'm standing at your door
me and my last cigarette, oh ...

yeah, we've been through this before
too late to cover up my tracks
damn the fool who begs for more
i'll take my past and paint it black

now this circus has left town
this clown has gotta get his feet back on the ground

i'm learning how to fall (learning how to fall)
learning how to take a hit (learning how to fall )
i had to walk before i crawled
it was winner take it all
now i'm learning how to fall... (learning how to fall)
yeah, i got the hang of it

i was standing in the light
there were faces all around
i put my gloves up for the fight
one sucker punch and i was down

i'm learning how to fall (learning how to fall)
learning how to take a hit (learning how to fall)
had to walk before i crawled
it was winner take it all
i'm learning how to fall... (learning how to fall)
yeah, i got the hang of it

i was flying through the clouds
pucker up, it's time to kiss the ground

i'm learning how to fall (learning how to fall)
learning how to take a hit (learning how to fall)
had to walk before i crawled
it was winner take it all
i'm learning how to fall... (learning how to fall)
now i got the hang of it (learning how to fall), (learning how to fall), (learning how to fall)
yeah i got the hang of it, (learning how to fall), (learning how to fall), (learning how to fall)
learning how to fall, (learning how to fall), (learning how to fall), learning how to fall

Sunday 7 January 2007

Senaryo

Kalkti. Gozlerini tamamen acamiyordu. Sendeledi, du$tu. Secebildigi kadariyla beton bir duvarin dibindeydi. Gune$ oldukca yogun bir i$ik huzmesi saliyordu uzerine. Dar, karanlik bir hastahane koridoru gibi uzanan sokakta tek ba$inaydi. Sokak boyunca uzanan sira sira pencereler vardi duvarda. Bir de kaldirimlar. cevresini bulanik bir hayal halinde izledi bir sure daha. Pencerelerden sadece birinin acik oldugunu farketti; cunku gune$ i$inlari sadece oradan yansimiyordu. Bu durumda sokagi dolduran, ekmegin sicagina has kokunun oradan yayiliyor olma ihtimali pek kuvvetliydi. Kara verdi; kalkip pencereye kadar ilerleyecek, ekmegi pi$ireni bulacak, kendini ona teslim edip ekmeginden yiyecekti.

Tekrar kalkti. Du$memek icin duvara yaslandi, sicak beton duvar iyice destekliyordu onu. Birz ilerledi. cok yorulmu$tu. "Boyle olmayacak" dedi kendi kendine. Du$undu. Galba en iyisi bir ritim tutturarak adimlarini o ritime uydurmak olacakti. "Pab bara bap ba... Pab bara bap ba...

"
Pencerenin yanina gelince kaldirima
oturdu. Ekmegin kokusu butun vucuduna emirler yagdiriyordu. Sanki akli ucmu$tu ve ekmek itaat edilmesi gereken tek kudretti. "Dogrul" dedi ekmek. Ayaga kalkti. Deminden beri surunen kendisinin bunu nasil birden bire yapabildigini anlyamadi.

Oda, iceriyi aydinlatan gun i$igi sayesinde pencereden bakinca acikca goruluyordu. Tam kar$isinda eski bir televizyon, yaninda da bir kapi vardi. Odanin ortasinda mavi ve kirmizi renklerin alasi, buyukce bir hali ve solunda duvara dayali bir cekyat duruyordu. Duvarlari ise pembenin koyu bir tonuyla boyanmi$ ve kar$i kar$iya duran iki yagliboya tablo haricinde ciplakti.

Ekmek, "İceri gir" dedi. Zipladi. Ayagi pencerenin e$igine carpinca halinin uzerine dogru yuvarlandi. Kafasini kaldirdiginda kapida birisinin dikilmekte oldugunu gordu...


Saturday 6 January 2007

Ba$liksiz Beklemelerim!!!

Inan bana...
Sonsuzla beraber otururuz kar$i kaldirimda, arabalar gecer gider, gune$ dogar batar
Ben, yine seni beklerim.

Arada bir icim sikilir, kirilirim sana,
Bana hic bakmamana ,gulmene, ama sadece dudaklarinla

Gelmene, ama ba$kalarina
Sevmene, ama herkesten fazla degil
Ben seni, bu umarsiz halinle beklerim.

Uzatirim ellerimi zamanli zamansiz
Kalir havada...
Ne yapacagimi bilemem, kaybetme korkusuyla

Bir laf atarim ortaya ve gulerim kahkahalarla
Yalandan da olsa
Ben seni, caresiz kapilarda beklerim.


Ruhum titrer, u$urum mavi ak$amlarda
cok u$urum
Sarilmak isterim, doygun sevdana
Siginmak isterim, kalbinin az ko$esine de olsa

Yetinmek isterim, yetmeyecegini bile bile
Ben seni, bencilce beklerim.

Yildizsiz gokyuzunde ay oluveririm
Pencereden izlerim, acirim kendime
Ben senden, ben herkesten uzagimdir artik
Olsun... Zaten,

Ben seni, uzakta beklerim.

Beyaz bir karanfile burunur bazen sevgin

Her kivrimi bir yurek ati$i
Vurgun guzelliginden sonra
Birak koparmayi, dokunamam bile
Dokununca kan damlar,
Kiyamam
Ben seni, koklamadan beklerim.

Ben seni beklerim...
....
Kac zaman sonra,
Hangi sonsuzluk ucurumunda

Bilemem ama...
Ben yine seni,
Ben hep seni, ...
....
Beklerim...

NBA Davulcusu

Latif Demirci abimizin bu harika karikaturu, 3 Kasim 2005'te Hurriyet'te yayinlandi.



Nba sever oldugum belli olmuyor dimi?

Friday 5 January 2007

Temmuz-Eylul 2006 En iyi 5 Sarki

1. Super Massive Black Hole - Muse

Oh baby dont you know I suffer?
Oh baby can you hear me moan?
You caught me under false pretences
How long before you let me go?

Dans pistlerini en son sallamasini beklediginiz Ingiliz grubu Muse, bu senenin en basarili rock/dans sarkilarindan birine imza atti. Hala favorim ilk albumleri Showbiz ve en sevdigim sarkilari Origin of Symetry’den Plug in Baby olsa da, ozellikle Deus, Soulwax, Prince, Kanye West gibi sanatcilardan etkilendikleri Super Massive Black Hole bu senenin en hos suprizlerinden biri oldu. Kendi tarzlarinin cok
disinda bir sarki olmakla beraber Muse’a en buyuk liste basarisini getiren sarki oldu.



2. In the Morning – Razorlight

I don’t know what I’m doing wrong
Maybe I’ve been here too long
The songs on the radio sound the same
Everybody just looks the same

Razorlight, yeni kesfettigim gruplardan bir tanesi. Ikinci albumleri ile buyuk ses getirdiler ve bu parti sarkilari da simdiye kadarki en buyuk liste basarilari oldu. Gelecek vaad ediyorlar.



3. Chasing Cars – Snow Patrol

We'll do it all
Everything on our own
We don't need anything or anyone
If I lay here
If I just lay here
Would you lie with me and just forget the world?


Bu senenin en romantic sarkisi olmaya aday. Snow Patrol vokalisti Gary Lightbody, Chasing Cars icin simdiye kadar yazdigim en saf ve icten sarki demis. Kesinlikle Maroon 5’in She will be loved’I kadar iddiali ve guzel.


4. When you were Young - The Killers

They say the devil's water, it ain't so sweet
You don't have to drink right now
But you can dip your feet
Every once in a little while

You sit there in your heartache
Waiting on some beautiful boy to
To save you from your old ways

The Killers son 2-3 senedir benim en onem verdigim rock grubu. Sound olarak etkilendikleri New Order, Cure ve U2 disinda ozellikle yeni albumlerinde Tom Petty ve Bruce Springsteen’den etkilendiklerini soylemeleri zaten benim butun muzik zevkimi ozetliyor. Hit album disinda, hit sarki cikarabilen gunumuzdeki nadir Amerikan rock gruplarindan biri. Ekim ayinda cikacak yeni albumleri Sam’s Town’i 4 gozle bekliyorum.


5. Call me when you are sober – Evanescence

Don't cry to me.
If you loved me,
You would be here with me.
You want me,
Come find me.
Make up your mind.


Grup sattiklari kadar iyi bir grup degil, sahnelerini de gordum o da basarili degil. Ancak Amy Lee’nin vokali son yillarda cikan en guzel en guclu kadin vokallerinden biri. Ne soylese dinlenilesi bir vokal. Call me when you are sober, bir My Immortal ya da Going Under degil, ancak basarili bir sarki. Amy’nin vokali ile daha da guzel. Akustik versiyonuna dikkat.


PopModern Kultur - Televizyon Kanallari


Modern insanın bu trajedisi, onu yozla$tiran, alcaltan, kimliksizle$tirip, kendi dogasindan kopmasina neden olan buyuk bir yikiminda ba$langicidir. Bu nedenle Modern insan alcaktir ama alcak dogdugu icin degil, alcalmadan ya$ama $ansini yitirdigi icin bu boyledir. O kadar yozla$mi$tir ki, doganin kar$isina ciplak elle cikmaya cesaret edemedigini haykirmak yerine o, dogayi fethetme adina, silahlariyla donanmi$ buyuk ve ha$in bir orduyu salar gonullere bu makina ile.

Batinin Yeni Siyaset Modeli - Islamiyete Saldir!

insan sikca rastladigi olaylara kar$i hemen bir ali$kanlik kazanir. Hatta zaman icinde bu ali$kanlik oyle bir hal alir ki, ilk gordugunde kendisinde $iddetli bir $a$kinlik ya da tepki olu$turan olaylar, bir sure sonra rutin konulara donu$ur.

Dunya uzerinde suren sava$lar ve cati$malar da boyle olaylardandir. Bir ulkede bir i$galin, katliamin veya soykirimin ba$lamasi dunyanin dort bir yaninda ilk once $iddetli bir tepki olu$turur. ornegin Bosna'da ilk cati$malarin ba$ladigi gunleri du$unelim, ya da Cecenya'yi, Filistin'i... Yakin zamanda babasinin kucaginda İsrail askerlerinin kur$unlarina hedef olan Filistinli cocugun goruntusu, kundaklarinda katledilen cecen bebekler, Bosna'da buyuk bir soykirima maruz kalan kadinlar, ya$lilar, gencler...

İnsanlar, bu goruntuleri gordukleri ilk gunlerde iclerinde duyduklari tepkiyi, bir$eyler yapma istegini sik sik dile getirmi$lerdir. Ancak ardi arkasi kesilmeyen haberler zaman icinde dikkatlerini cekmez olur. Her gun yeni ki$iler olur, kadinlar tecavuze ugrar, cocuklar kur$unlara hedef olur, mayinlara basip kolunu ya da bacagini kaybeder... Ancak insanlarin ilk gunlerde verdikleri tepkiler yerini garip bir duyarsizliga birakir. Hatta gazeteleri aldiklarinda, sava$ haberlerinden cok hemen yan sutunda yer alan magazin icerikli bir haber ilgilerini ceker. cunku Filistin'de, Cecenya'da, Ke$mir'de ya da Dogu Turkistan'da her gun birkac ki$inin olmesi, "siradan bir haber" haline gelmi$tir.

Dahasi bu vah$etleri sanki makul birer siyasi geli$me gibi gosteren bir propaganda da bir taraftan yururluktedir. Bu nedenle bircok insan, cecenistan'da devam eden buyuk katliami Rusya'nin bir ic sorunu, Filistin'de ya$ananlari İsrail ile Filistin arasinda bir toprak mucadelesi, Ke$mir halkina yonelik devam eden Hint zulmunu ise bolgenin stratejik konumundan kaynaklanan bir problem olarak degerlendirmektedir. Diger pek cok nedenin yaninda, tarihi ve ekonomik nedenlerin de cati$malarin meydana gelmesinde etkili oldugu dogrudur. cecenistan Rusya icin hem ekonomik hem de stratejik acidan cok onemlidir. Fanatik Yahudilerin Kudus'e ve diger Filistin topraklarina yonelik i$gal niyetleri asirlardan beri suregelmektedir. Ancak Cecenya halkinin komunist Rus yonetiminden gordugu baskinin, Afrika'daki Musluman halklarin maruz kaldigi $iddetin, Balkanlar'daki Muslumanlarin tum dunyanin gozleri onunde gordukleri $iddetli baskinin ve uygulanan etnik temizligin tek nedeni ekonomi ya da ic sorunlar degildir. Bu insanlarin temsil ettikleri Musluman kimlik bu cati$malarin ana nedenlerinden birini olu$turmaktadir.

Bu insanlar Allah'a iman ettikleri, hayatlarini inanclarinin gerektirdigi $ekilde gecirmek istedikleri ve cocuklarini da inancli kimseler olarak yeti$tirmeyi amacladiklari icin ce$itli baskilara maruz kalmaktadirlar. Guclu bir İslam devleti ya da İslam ulkelerinin olu$turdugu guclu bir birlik ise pek cok Batili ulkede buyuk bir rahatsizlik uyandirmakta, pek cogunun da cikarlarini tehdit etmektedir.

Konunun bir ba$ka yonu ise, insanlarin cok buyuk bir bolumunun bu ulkelerde ya$ananlar hakkinda hic bilgi sahibi olmamalari, hatta bircok ulkenin adini dahi bilmemeleridir. Cezayir'de, Endonezya'da, Tunus'ta ya$ayan Muslumanlarin kar$i kar$iya bulunduklari zorluklarin, baskilarin, her gun bir yenisi gercekle$en $iddet eylemlerinin, acligin ve sefaletin farkinda dahi olmayan bir insanin durumu cok daha du$undurucudur. cunku bu ki$inin, varliklarindan haberdar olmadigi iman sahibi ki$ilere yardim elini uzatmasi elbette mumkun olmayacaktir. Bir kesim ise yapilan zulum ve haksizliklarin farkindadir. Ancak bu ki$ilere yardim edebilecegini, zulmun engellenmesi icin caba sarf edebilecegini aklina dahi getirmez. ustelik hicbir $ey yapamayacagi konusunda kendisini o kadar inandirmi$tir ki, ne okudugu haberler ne de gordugu goruntuler vicdaninda en ufak bir etki olu$turmaz.

Oysa iman eden bir insan, her duydugundan ve her gordugunden sorumludur.

Allah'in emrini tutan iman ve vicdan sahibi ki$ilerin olan bitenlere gozlerini kapamalari, onlari gormezlikten gelmeleri mumkun degildir. Bir Muslumanin dunya uzerinde boylesine $iddetli bir zulum devam ederken, rahat yataginda kayitsizca uyumasi, bo$ i$lerle oyalanmasi, yalnizca kendi eglencesini ve cikarlarini du$unmesi imkansizdir. cunku iman eden bir ki$i haksiz sava$larin, katliamlarin, zulmun, acligin, ahlaki dejenerasyonun, kisaca dunya uzerindeki tum sorunlarin temel cozum yolunun Kuran ahlakinin insanlar arasinda yayginla$masi oldugunu bilmektedir. Bu bilgi ona cok buyuk bir sorumluluk yuklemi$tir; dunyaya İslam dinini ve dinin getirdigi guzellikleri anlatmak, Kuran ahlakini yaymak ve dinsizlige kar$i fikri bir mucadele yurutmek...

Dunyanin dort bir yanindaki mazlum Muslumanlarin durumlarini tum acikligiyla ortaya koymak ve vicdanli insanlari bu gercegi du$unup cozum yollari aramaya davet etmektir. İcinde bulundugumuz devir, gaflete kapilmaya, sessiz kalmaya, umursuz davranmaya, dunya hayatinin kisa yararinin pe$ine du$meye, nefsani tarti$ma ve ceki$melerle vakit oldurmeye uygun bir devir degildir. Milyonlarca Musluman bu kadar buyuk bir zulum altindayken İslam icin bir caba icerisinde olmamak, cok buyuk bir vicdansizlik olur.

Ve ku$kusuz insani ahirette buyuk bir vebal altinda birakir.

Thursday 4 January 2007

Bir Pazar Sabahi...

Gunlerden pazardi. Hem severim hem de sevmem pazar gunlerini. Severim cunku tatildir, sevmem cunku bir gun sonra tatil bitmektedir. Yataktan kaltim, tuvalete dogru yurudum. Tuvaletten ciktigimda uykum hala acilmami$ti. Radyoyu actim; kayda deger bir$ey bulamadim. Teybe bir Smashing Pumpkins albumunu, Siamese Dream'i koydum ve divana uzandim. Kirmizi bir divandi, evdeyken genelde bu divana oturup pineklerdim. 'Today' calarken hayal kurmaya ba$lami$tim bile. Ya$adigin gunun onemli bir gun oldugunu sana hissettiren bir $arkiydi bu:

'Today is the greatest day I've ever known...'

Bugun onemli bir gun ama bir$eyler eksik
. Bir$eyler eksik ama ne? ustumdeki pijamalara baktim. Eskiydiler. Sokaga cikarken en guzel giysilerini giy, ama evde bu tip giysilerle uyu$uk uyu$uk otur... Aslinda kendimi saklamamaliydim. Neden ozel biri gibi gorunmek icin caba harcayayim ki? Ben ozel biri degilim, bunu biliyorum. Ama aslinda bunu kabul edebilmem de benim ozel biri olmami sagliyor.

'Can't wait for tomorrow, tomorrow's much too long...'

Bazen ken kendime soruyorum: Ben naapiyorum? Ben naapiyorum? Ne icin ya$iyorum? Yatiyorum, uyuyorum, kalkiyorum, gidiyorum, eve geliyorum...

'Is that all...? '


Basit. Sikici. Renksiz. Monoton. Ama yeterli? Hep ayni $eyleri yapiyorum, hergun... Ve hep ayni $eyleri yapmaya devam edecegim. Ta ki 'Biktim artik bu hayattan' diyecegim o gune kadar. O gun ne mi olacak? Hicbir$ey degi$meyecek. Cunku henuz o kadar cesur degilim. Henuz o kadar cesur degilim. Ama korkak biri de sayilmam. Cunku bazi $eylerin ayirdina varmaya ba$ladim artik. 'Sonunda oleceksem, neden ya$iyorum ki? ? ' Belki yaradanin korkusu. Belki az once de bahsettigim, cesaret eksikligi.

Pazartesiden bir gun once...

+ + - = 2+1-

Ani bir devinimle yerimden kalktim, butun her sey de benimle birlikte bicimsiz bir sekilde kalkti. Kendimi toparlayip hizli ve kararli adimlarla kapiya yoneldim. Paltomu koltugumun altina sikistirirken her zamanki gibi siritip iyi geceler beyler demeyi basarmistim, artik disaridaydim...

Yagmur coktan dinmis gokyuzunu belli olmayan bir renk kaplamisti. Buna renk bile denemezdi. Basimi hafifce kaldirdim, gozlerimin ucuyla gokyuzune baktim. Biliyordum, aslinda cok onemli de degildi. Kirmizi maviye kusmustu ve mavi ne yaptigini bulabilme isteginden olsa gerek dusunmek icin sakin bir yerlere segirtmisti. Aslinda bu renk de fena degildi hani. Belki bu kirmizi ve maviden farkli degildi, cok ender gorulen bir renkti bu belki ama kotu de denemezdi, ki bu alcaklik olabilirdi. İlk defa karsilasilan bir renge kotu damgasini vurmak ne kadar adilse, adalet benden onc
ekiler tarafindan yonlendirilmisti. Yeni bir seyler kesfedilmeliydi artik ve icinde iyi ile kotuyu notr oranlarinda karistirabilmeliydi. Basimi daha yuksege kaldirdim ve biliyorum diye fisildadim: Senin kotu olmadigina eminim, sadece bizden oncekiler var. Sana bir sans veriyorum oldugunu ispatlaman icin. Benim iyimi ve benim kotumu sen bilemezsin, bu yuzden goster bana oldugun seyi, gercekligini...

Alnimin tam ortasina kocaman bir damla indi. Kucuk molekullere ayrilanlar gozlerime hucum ettiler, ceza miydi simdi bu? Ellerim dizlerimde gozlerimi kirpistirirken, ciseleyen yagmurdan dustugu yeri eritecek sanki dedirten kacisiyla ihtiyar biri, kendisinden beklenmeyecek bir ceviklikle yanimd
an gecti. Hizla ilerlerken, ihtiyarlara ozgu bir deneyim ve kisik gozlerle, bu kim? burada ne yapiyor? diye dusunmeden de edemedi, yuzumde yansimasi olmadigina emin oldugum biri guldu, sonra uzuldu. Hayat ihtiyar, ihtiyar siradan bir hayatti.

20’li yaslarini dusundu. Her sey boyle bir yagmur da baslamisti belki de. O guzel bacaklar, o beyaz ten... İstiklale ciktiginda herkes ona bakiyor olabilirdi? Yagan yagmura ait olmayan bir damlanin gozlerinden suzuldugu kesfedildi. Artik ne yagmur ne de ben onemliydim ve ona baktiklarini bir filmi seridi halinde sunacak olan gosteri, yanlis adres verdiginden henuz buralarda degildi. Degismis bakislarinin farkinda sinsice gulumsedi.

Kucuk bir meydandi burasi, kucuk bir mabet ve bilinmeyen zamandi devasa heykellerle suslenen ve ne ihtiyar birinin dusunceleri ne de melegin biri bunu degistirme gayretinde olamazlardi, sakin olmaliydim. Bunu hicbir s
eyin degistiremeyecegi zaman, dehlizinden usulca cikti, gri isik huzmesi bulutlardan siyrilirken degisene mudahale edilmeyecegine dair aldigi emri kukredi. İhtiyar korkuyla gecmisin keskeli ucurumlarindan uyandi, benim rolum bitti diye mirildandi: Yapabilecegini bilebildigi en iyi seyi yapmisti. Nedeni goreceli bir hayiflanma ve uzuntuyle boyalari dokulmus bir apartman kapisindan gumusten bir golge gibi iceri sizdigi goruldu, kapinin araligi normal bir insanin iceriye girebilecegi gibi degildi, kapi hic istifini bozmadi ama bozuldum...

Gokyuzu yarilmisti sanki ve gri isiklarla yagmur hareketli bir rock parcasinda dans etmekteydiler. Yagmur siddetle yagmayi surduruyordu ve elbiseyle denize girmenin moda oldugu bir donemde cok populer bir konumda olmaliydim. Elimdeki ajandayi iki yana acarak bir sapkaymis edasiyla basima taktim. Her yer boyanmis, kaplanmisti; O rengin icinde olmak icin elimden geleni yapmaya hazirlandim. Paltomu daha giymemis oldugumu fark ettigimde, kahveden cikarken bitiremedigim, hala isaret ve orta parmaklarim arasinda islanip, kusmus, ne bakiyorsun lan dermis gibi bir haldeydi, bir yenisini yaktim. Bu mutlulugu hic kimse bozamazdi, kisa samsun bile buna engel olabilecek degildi, buna izin vermeyecektim. Nemli tutun dumani aslina kavusuyormuscasina gri halkalara karisip yukarilara suzulurken, anlam tatli bir tebessumle tek ve ben
imdi.

Yuzum gulumsedi, icimden bir ses anladim diyebildi. Sonsuz bir rahatlama ile elimde sigara gerisin geriye yollandik. Alnimdan damlayan yagmurun kesitlerinde catidan bir selaleymis gibi akan su beyaz bir arabanin uzerine dokuluyordu, bir bakkal kosesine dikilmis asmanin yapraklarindan yagmurun damlalarinin sekmesi ve yon degistirmesi kocaman bir anlamdi ve tum bunlari neden daha once gormedigimi sorgularken, kapidan iceri adimimi atmis bulundum.

- lan olm amma acayip adamsin lan... iki saa
t once ders caliscam diye bizi ihaleye mahkum ettin simdi de sican gibi burdasin lan.... ahaha ne is olm lan?
.........
........

uclu cay ocaginin uzerinde kaynayan caydanliklardan cikan duman, bilardo toplarinin tok sesleri ve duman alti olmus bir yagmurun asma yapraklarindan yansiyan gencligi niye susup bu kadar umarsiz oldugumu anlamaya calistilar. Susuz kalmisti her sey ve her yer kavurucu,sarimsi bir coldu artik.

- Olm iyi misin sen, lan sana diyoruz alooo ....

4 kisilik kahvehane masasi uzerindeki eski bilardo masalarinin emektar cuhasi cozmus olduklarinin oznel bilinciyle yesil bir aynay
a donusmus ve kendi gercekligini gostermekteydi, irkildim. Bu manzara ne zamandir gunesin dogusunu gormedigimi hatirlatti. Gunesin dogumu yavan bir siir gibi ezberlenmis miydi? Yoksa ezberlediklerimiz kendimizden baska bir sey degil miydi? Hayata 4. Adam olarak mi gelmistik? Ziyan edilen kac gunesin dogumuydu, sayilsa geri getirmek mumkun olabilir miydi? Tuplu sobaya ellerimi uzatirken, ince izgaralarindan cikan alevleriyle yaramaz bir cocuk kadar sendi ates. Ates, gunes ve et. Olan biten bu kadar basit degildi elbette ve demli bir bardak cayin kararli rengi degildi her sey... seker bu uyumu ve kararliligi hic cekinmeden bozabiliyorsa, tatli olmasinin ne anlami vardi? Kutsanmis bir donmeydi cay kasigininkisi ve mevlevi inanc gerceklesmisti: Donen ne idi?
........
..............

Agri kesicilerin mide bulandiran kimyasalligi koyu mavi dehlizlerde bir kasif edasiyla ilerlerken, ilac kokularinin boktanligi icimi tiksindirdi. Golge yapmayan ve ne ise yaradigi bilinmeyen hilalli beyaz sapka ne kadar da sacma bir seydi. Tosun irisi cilli bir hatun kendine geldin mi diye seslendi: Hadi cabuk gel kendine daha sirada 4 kisi var... Kendime gelmek zordu o yuzden gitmeyi denedim...

Belki 52 saat bir rekordu uyumamak icin, ama 4 kisi vardi daha sirada hayatin 4.su olmaya hevesli ve ziyan edilmis gun dogumlarindan bihaberdiler. cikamamistik icimizden, olamamistik kendimiz ve hayata 4. Kisi gerekliydi. Oyunun disina cikmak ve pilleri surekli sarj eden bir oyuncak olmamak lazimdi. Ait ve sahip olmamali ve olunmamaliydi, yenmek-yenilmek olmamaliydi; tum bunlar olmaksizin, olmaliydi...

Gozlerimin onunde parlak yildizlar ve sonmus aylar gezinirken yurumek zordu ama zor olan da hep guzel oluyordu. Yildizlara ya da hic olmazsa aylardan birine dokunmaliydim, hangisi daha kolaydi ki?... Islanmis asfalt da las
tik kokusu kadar gercek koyu mor bir otobus saga yanasti, sasirmadim, yagmur coktan uzaklasmisti. Teknoloji puflayarak kapiyi acti. sofor bir yerlerden tanidikti. Tanidigimi sandigim ve bundan emin olamadigim adam kaslarini kaldirdi: Geliyor musun?

Bilmiyordum, bilmem gerekiyor muydu? Anlamak yeterli miydi, siniri var miydi?Anlasilan, anlatanlarla anlayanlar arasinda kurallari onceden anlasilmis bir oyun muydu? Mizikcilik yapabilme olasiligi daha cekici iken, cozumu bulunamamis bilmecelerin yanitini bulana hangi gozumuzle bakiyorduk? Bilmeli ve anlamali miydim, dusunmeden binmeli miydim? Nereye gidiyordum ki? Her olasiligin sonsuza giden permutasyonlarinda basamaga cekingence adimimi attim. Yagan bir buyunun icinde kaybolmak istercesine otobus istekle kalkti. Gunes her yere siziyor, sonsuzlugun g
uzelliginden akiyordu. Bu isiklar yeniden dogacaklari ani biliyorlardi ve mutlu bir ifadeyle yalin ve icten bilginin gucundeydiler.

Koyu mor bir sabahta baska duraklarda durmadik.


Gece

Guldun ya gece...
Geceye hatta, banada
seni sevdigim haberini
bilmem kacinci kez almaya.
Hani, gecede gulunce bana
yildizlar, aybaba...
oyle yakindim ki
o an;
sana
ve
"o"na.
"o"nu sakin kiskanma ha!
Hiç kiskanmak olurmu ya?
Geceyi,
kendini,
alinan a$k haberini.

Pislik -1-

Bir saga bir sola yatagin icinde, elimde birkac senedir tanidik bir kitap; Eroin Guncesi; bir de okuz’un son sayisi. oksuruyorum. Radyoda doksanlarin ba$indan kalma bir$eyler kulaklarima hucum ediyor. u$uyorum. Burnum akiyor; hastayim. Ama asil sorun bu degil.

Kalkiyorum. İki metrekareden biraz kucuk tuvaletimizde suratima bakiyorum; kulagimin dort-be$ parmak altina kadar uzun, kivircik saclarima ve bir aydir tra$ bicagina hasret sakalima yuzume herhangi bir ifade vermeden bakmaya cali$iyorum. Burnumu cekerken alnim kiri$iyor. Goz kapaklarim agirla$mi$ pozundalar; ama bana uyuma izni vermeyeceklerini bal gibi biliyorum. Ellerimi yikayip aynaya dogru silkeliyorum.

Tuvaletten cikip, i$igini sondurmek icin dugmeyi ararken, islak sag elim birden hafif elektrik akimini hissediyor. Agzimin sevdigi kufurlerden biri otomatik bir tela$la di$ari firlarken refleksle geriye cekilen
dirsegim duvara carpiyor. Her$eyin ustune canim yandi $imdi de.

Odama donunce Blaze of Glory’yi duyuyorum. Soloya e$lik etmek istiyorum; ama radyodaki insafsiz kusursuz bir $ekilde calarak sanki benimle dalga geciyor. kendimi, kabinin ustune birakiyorum.

Yatagimin sol caprazinda, bir metre kadar otedeki masaya bakiyorum. Birkac fincan, ici sut ya da kahve bula$igi birkac bardak, bir suru CD, bilgisayarim ve ikiyuzellibin lira var uzerinde. Komodinimin ustundeki lamba onlarin ustune vurarak arkalarinda, duvarda golgeler yaratiyor. Sikici.

oksuruk giderek daha da rahatsiz ediyor beni. Gozum, uzerinde, kocaman bir ejderhayla sava$an bir suru eski zaman askerinin oldugu postere takiliyor. Ejderha agzindan dev gibi bir alev topu cikarmi$ ve adamlarin bir k
ismini kizartmi$. Bu posteri goren herkesin yorumu ayni; neden arkada$larinin komure dondugunu goren diger askerler, hala inatla ejderhanin ustune yuruyorlar? Kazanmalari olanakli gorunmezken?

Canlari cehenneme. Zaten odaya sigara icilmez anlamina gelen bir suru cikartma yapi$tirmama, duvarlara yazi yazmama ragmen hala baca gibi tutup beni oksurten de bu pratik zekalilar.

“All I wanna do is have some fun…”

Parcalar surekli degi$iyor radyoda. Ben de agresif bir yuz ifadesiyle oksuruklerimin yanina hap$iriklar ekliyorum. Bogazim kuru. Evde bir damla icecek bir $ey yok. cildirmak icin bundan daha uygun ko$ullara sahip olabilir miydim acaba? Tabii siz bilmiyorsunuz; banyonun deligi de tikali, ama sorun olmuyor gibi; zaten sular da akmiyor.

$imdi ertesi gunu du$unme; bugunu de; yalnizca uyu. Uy
kudan korkmadan, kendini kotu hissetmemeye cali$arak.

Yarin nasil bir gun olacak acaba?

A$ka Dair...

Bir yazar mesleginin zirvesinde olan kudretli bir adamin sevgilisi tarafindan aldatili$ini i$lemi$ti romaninda. Kudretli adamin hayati bir anda darmadagin olmu$tu. Mesleginin ve $ohretinin zirvesinde iken muhte$em bir kristal parcasinin darmadagin olmasi gibi bir anda hayati, duygulari, ki$iligi paramparca olmu$tu. Kendisini aldatan kadindan aldatildigi anda vazgecebilseydi, dostlarinin, cevresinin, onu gipta ile izleyen meslekta$larinin saygisini yitirmeyecekti. Darbeyi yemi$ ama maci kaybetmemi$ bir boksor gibi hayatinin geri kalan kismini saygin bir hekim olarak surdurecekti. Bir sure sonra da bu olay unutulacakti. Ama o oyle yapmadi. Kadini seviyordu ve bu yenilgiyi kabullenecek kadar guclu degildi. Mutlaka rovan$i almak istiyordu. A$ik oldugu kadinin kendisinden ba$kasini begenmesinin ruhunda yarattigi firtinalar, $uuruna, aklina ve benligine hukmetmi$ti. Sadece kadinin yeniden kendisini sevmesini, kendisine mecbur kalmasini, kendisine yalvarmasini istiyordu, umuyordu, bekliyor. Ve kendisini aldatan kadina, butun $ohretini, parasini, gecmi$ini, yakinlarini, onu zirveye ta$iyan butun bir hayati terk edip uzaklara onunla gitmeyi kabul etmesi icin yalvariyordu. Ve yazar yarattigi bu kahramanina hak veriyordu. Ancak o yaraya o hanceri saplayan cikarabilir, ba$ka hic kimse cikaramaz diyordu.

A$k bir histeri midir, kutsal bir duygu mudur, yoksa en buyuk bencillik midir? Neden bicagin keskin sirti gibi bir tarafi sevgi, baglilik, tutku, diger tarafi da karanlik bir ucurum gibi korkunc bir nefrettir. Neden her gun gazete sayfalarinda sevdigini gozunu kirpmadan olduren sogukkanli katillerin fotograflarini goruruz. İnsan en sevdigi $eyi nasil boyle yok edebilir. Neden sevdigi insanin ya$amasini, mutlu olmasini istemezde, kendisine ait olmadiktan sonra yok olmasini ister. Nasil kutsal bir duygu bu!

$ohretinin zirvesine tirmanmi$ bir tiyatrocu yillarini gecirdigi sevgilisi tarafindan sirtindan bicaklanarak olduruldu. Payla$ilabilecek her $eyi payla$mi$lardi. Aciyi, mutlulugu, sevgiyi, co$kuyu, ba$ariyi, ba$arisizliklari, umudu, gecmi$i, gelecegi. Kadin bicagi saplamadan once belki yarina dair planlar yapiy
orlardi. Ve kadin hangi duygularla kendi ya$aminin merkezinde yer alan bu adamin sirtina bicagi saplayabildi. Aslinda hancerledigi, yok ettigi $eyin kendi hayati, kendi gecmi$i, kendi gelecegi oldugunun farkinda mi idi acaba. Yoksa gercekten kendi hayati oldugunun farkinda oldugu icin mi yok etti. Elinden kayip gidecek bir hayata tahammul gucu olmadigi icin mi! Kendisine ait olmayacaksa hic kimseye, hicbir $eye ait olmamaliydi. O kendi a$kiydi. Kendisine ait a$kin ba$kasina ait olmasina dayanamadigi icin mi!

Biz a$ik oldugumuzu kendimiz icin mi seviyoruz. Begenilerimize hitap edene a$ik oluyoruz ve a$ik oldugumuzun bize ait olmasi mi onu degerli kiliyor. Begenilerimize ne kadar uygunsa, a$kimizin derecesi o kadar keskin mi oluyor. Guzel ve degerli buldugumuz birinin mutlaka bize ait olmasini istiyorsak ve bize ait olmayacaksa yok olsun diye du$unuyorsak, nefret ediyorsak neden a$k kutsal bir duy
gu oluyor. A$kin kendimizle ilgili kisminda her zaman kendi duygularimizin, arzularimizin tatmini yok mu? A$kta “kar$isindakine deger vermek” en nihayette begenilen $eye kendimiz icin verilen deger degil mi! “A$kin kutsalligi”, aslinda butun insanligin, ortak gunahini gozden kacirmak icin geli$tirdigi mu$terek bir aldatmacanin, bir illuzyonun ifadesi mi! A$k bu haliyle insanligin en bencil ve karanlik duygularindan biri degil mi!