Thursday 4 January 2007

A$ka Dair...

Bir yazar mesleginin zirvesinde olan kudretli bir adamin sevgilisi tarafindan aldatili$ini i$lemi$ti romaninda. Kudretli adamin hayati bir anda darmadagin olmu$tu. Mesleginin ve $ohretinin zirvesinde iken muhte$em bir kristal parcasinin darmadagin olmasi gibi bir anda hayati, duygulari, ki$iligi paramparca olmu$tu. Kendisini aldatan kadindan aldatildigi anda vazgecebilseydi, dostlarinin, cevresinin, onu gipta ile izleyen meslekta$larinin saygisini yitirmeyecekti. Darbeyi yemi$ ama maci kaybetmemi$ bir boksor gibi hayatinin geri kalan kismini saygin bir hekim olarak surdurecekti. Bir sure sonra da bu olay unutulacakti. Ama o oyle yapmadi. Kadini seviyordu ve bu yenilgiyi kabullenecek kadar guclu degildi. Mutlaka rovan$i almak istiyordu. A$ik oldugu kadinin kendisinden ba$kasini begenmesinin ruhunda yarattigi firtinalar, $uuruna, aklina ve benligine hukmetmi$ti. Sadece kadinin yeniden kendisini sevmesini, kendisine mecbur kalmasini, kendisine yalvarmasini istiyordu, umuyordu, bekliyor. Ve kendisini aldatan kadina, butun $ohretini, parasini, gecmi$ini, yakinlarini, onu zirveye ta$iyan butun bir hayati terk edip uzaklara onunla gitmeyi kabul etmesi icin yalvariyordu. Ve yazar yarattigi bu kahramanina hak veriyordu. Ancak o yaraya o hanceri saplayan cikarabilir, ba$ka hic kimse cikaramaz diyordu.

A$k bir histeri midir, kutsal bir duygu mudur, yoksa en buyuk bencillik midir? Neden bicagin keskin sirti gibi bir tarafi sevgi, baglilik, tutku, diger tarafi da karanlik bir ucurum gibi korkunc bir nefrettir. Neden her gun gazete sayfalarinda sevdigini gozunu kirpmadan olduren sogukkanli katillerin fotograflarini goruruz. İnsan en sevdigi $eyi nasil boyle yok edebilir. Neden sevdigi insanin ya$amasini, mutlu olmasini istemezde, kendisine ait olmadiktan sonra yok olmasini ister. Nasil kutsal bir duygu bu!

$ohretinin zirvesine tirmanmi$ bir tiyatrocu yillarini gecirdigi sevgilisi tarafindan sirtindan bicaklanarak olduruldu. Payla$ilabilecek her $eyi payla$mi$lardi. Aciyi, mutlulugu, sevgiyi, co$kuyu, ba$ariyi, ba$arisizliklari, umudu, gecmi$i, gelecegi. Kadin bicagi saplamadan once belki yarina dair planlar yapiy
orlardi. Ve kadin hangi duygularla kendi ya$aminin merkezinde yer alan bu adamin sirtina bicagi saplayabildi. Aslinda hancerledigi, yok ettigi $eyin kendi hayati, kendi gecmi$i, kendi gelecegi oldugunun farkinda mi idi acaba. Yoksa gercekten kendi hayati oldugunun farkinda oldugu icin mi yok etti. Elinden kayip gidecek bir hayata tahammul gucu olmadigi icin mi! Kendisine ait olmayacaksa hic kimseye, hicbir $eye ait olmamaliydi. O kendi a$kiydi. Kendisine ait a$kin ba$kasina ait olmasina dayanamadigi icin mi!

Biz a$ik oldugumuzu kendimiz icin mi seviyoruz. Begenilerimize hitap edene a$ik oluyoruz ve a$ik oldugumuzun bize ait olmasi mi onu degerli kiliyor. Begenilerimize ne kadar uygunsa, a$kimizin derecesi o kadar keskin mi oluyor. Guzel ve degerli buldugumuz birinin mutlaka bize ait olmasini istiyorsak ve bize ait olmayacaksa yok olsun diye du$unuyorsak, nefret ediyorsak neden a$k kutsal bir duy
gu oluyor. A$kin kendimizle ilgili kisminda her zaman kendi duygularimizin, arzularimizin tatmini yok mu? A$kta “kar$isindakine deger vermek” en nihayette begenilen $eye kendimiz icin verilen deger degil mi! “A$kin kutsalligi”, aslinda butun insanligin, ortak gunahini gozden kacirmak icin geli$tirdigi mu$terek bir aldatmacanin, bir illuzyonun ifadesi mi! A$k bu haliyle insanligin en bencil ve karanlik duygularindan biri degil mi!


No comments: