Thursday 4 January 2007

+ + - = 2+1-

Ani bir devinimle yerimden kalktim, butun her sey de benimle birlikte bicimsiz bir sekilde kalkti. Kendimi toparlayip hizli ve kararli adimlarla kapiya yoneldim. Paltomu koltugumun altina sikistirirken her zamanki gibi siritip iyi geceler beyler demeyi basarmistim, artik disaridaydim...

Yagmur coktan dinmis gokyuzunu belli olmayan bir renk kaplamisti. Buna renk bile denemezdi. Basimi hafifce kaldirdim, gozlerimin ucuyla gokyuzune baktim. Biliyordum, aslinda cok onemli de degildi. Kirmizi maviye kusmustu ve mavi ne yaptigini bulabilme isteginden olsa gerek dusunmek icin sakin bir yerlere segirtmisti. Aslinda bu renk de fena degildi hani. Belki bu kirmizi ve maviden farkli degildi, cok ender gorulen bir renkti bu belki ama kotu de denemezdi, ki bu alcaklik olabilirdi. İlk defa karsilasilan bir renge kotu damgasini vurmak ne kadar adilse, adalet benden onc
ekiler tarafindan yonlendirilmisti. Yeni bir seyler kesfedilmeliydi artik ve icinde iyi ile kotuyu notr oranlarinda karistirabilmeliydi. Basimi daha yuksege kaldirdim ve biliyorum diye fisildadim: Senin kotu olmadigina eminim, sadece bizden oncekiler var. Sana bir sans veriyorum oldugunu ispatlaman icin. Benim iyimi ve benim kotumu sen bilemezsin, bu yuzden goster bana oldugun seyi, gercekligini...

Alnimin tam ortasina kocaman bir damla indi. Kucuk molekullere ayrilanlar gozlerime hucum ettiler, ceza miydi simdi bu? Ellerim dizlerimde gozlerimi kirpistirirken, ciseleyen yagmurdan dustugu yeri eritecek sanki dedirten kacisiyla ihtiyar biri, kendisinden beklenmeyecek bir ceviklikle yanimd
an gecti. Hizla ilerlerken, ihtiyarlara ozgu bir deneyim ve kisik gozlerle, bu kim? burada ne yapiyor? diye dusunmeden de edemedi, yuzumde yansimasi olmadigina emin oldugum biri guldu, sonra uzuldu. Hayat ihtiyar, ihtiyar siradan bir hayatti.

20’li yaslarini dusundu. Her sey boyle bir yagmur da baslamisti belki de. O guzel bacaklar, o beyaz ten... İstiklale ciktiginda herkes ona bakiyor olabilirdi? Yagan yagmura ait olmayan bir damlanin gozlerinden suzuldugu kesfedildi. Artik ne yagmur ne de ben onemliydim ve ona baktiklarini bir filmi seridi halinde sunacak olan gosteri, yanlis adres verdiginden henuz buralarda degildi. Degismis bakislarinin farkinda sinsice gulumsedi.

Kucuk bir meydandi burasi, kucuk bir mabet ve bilinmeyen zamandi devasa heykellerle suslenen ve ne ihtiyar birinin dusunceleri ne de melegin biri bunu degistirme gayretinde olamazlardi, sakin olmaliydim. Bunu hicbir s
eyin degistiremeyecegi zaman, dehlizinden usulca cikti, gri isik huzmesi bulutlardan siyrilirken degisene mudahale edilmeyecegine dair aldigi emri kukredi. İhtiyar korkuyla gecmisin keskeli ucurumlarindan uyandi, benim rolum bitti diye mirildandi: Yapabilecegini bilebildigi en iyi seyi yapmisti. Nedeni goreceli bir hayiflanma ve uzuntuyle boyalari dokulmus bir apartman kapisindan gumusten bir golge gibi iceri sizdigi goruldu, kapinin araligi normal bir insanin iceriye girebilecegi gibi degildi, kapi hic istifini bozmadi ama bozuldum...

Gokyuzu yarilmisti sanki ve gri isiklarla yagmur hareketli bir rock parcasinda dans etmekteydiler. Yagmur siddetle yagmayi surduruyordu ve elbiseyle denize girmenin moda oldugu bir donemde cok populer bir konumda olmaliydim. Elimdeki ajandayi iki yana acarak bir sapkaymis edasiyla basima taktim. Her yer boyanmis, kaplanmisti; O rengin icinde olmak icin elimden geleni yapmaya hazirlandim. Paltomu daha giymemis oldugumu fark ettigimde, kahveden cikarken bitiremedigim, hala isaret ve orta parmaklarim arasinda islanip, kusmus, ne bakiyorsun lan dermis gibi bir haldeydi, bir yenisini yaktim. Bu mutlulugu hic kimse bozamazdi, kisa samsun bile buna engel olabilecek degildi, buna izin vermeyecektim. Nemli tutun dumani aslina kavusuyormuscasina gri halkalara karisip yukarilara suzulurken, anlam tatli bir tebessumle tek ve ben
imdi.

Yuzum gulumsedi, icimden bir ses anladim diyebildi. Sonsuz bir rahatlama ile elimde sigara gerisin geriye yollandik. Alnimdan damlayan yagmurun kesitlerinde catidan bir selaleymis gibi akan su beyaz bir arabanin uzerine dokuluyordu, bir bakkal kosesine dikilmis asmanin yapraklarindan yagmurun damlalarinin sekmesi ve yon degistirmesi kocaman bir anlamdi ve tum bunlari neden daha once gormedigimi sorgularken, kapidan iceri adimimi atmis bulundum.

- lan olm amma acayip adamsin lan... iki saa
t once ders caliscam diye bizi ihaleye mahkum ettin simdi de sican gibi burdasin lan.... ahaha ne is olm lan?
.........
........

uclu cay ocaginin uzerinde kaynayan caydanliklardan cikan duman, bilardo toplarinin tok sesleri ve duman alti olmus bir yagmurun asma yapraklarindan yansiyan gencligi niye susup bu kadar umarsiz oldugumu anlamaya calistilar. Susuz kalmisti her sey ve her yer kavurucu,sarimsi bir coldu artik.

- Olm iyi misin sen, lan sana diyoruz alooo ....

4 kisilik kahvehane masasi uzerindeki eski bilardo masalarinin emektar cuhasi cozmus olduklarinin oznel bilinciyle yesil bir aynay
a donusmus ve kendi gercekligini gostermekteydi, irkildim. Bu manzara ne zamandir gunesin dogusunu gormedigimi hatirlatti. Gunesin dogumu yavan bir siir gibi ezberlenmis miydi? Yoksa ezberlediklerimiz kendimizden baska bir sey degil miydi? Hayata 4. Adam olarak mi gelmistik? Ziyan edilen kac gunesin dogumuydu, sayilsa geri getirmek mumkun olabilir miydi? Tuplu sobaya ellerimi uzatirken, ince izgaralarindan cikan alevleriyle yaramaz bir cocuk kadar sendi ates. Ates, gunes ve et. Olan biten bu kadar basit degildi elbette ve demli bir bardak cayin kararli rengi degildi her sey... seker bu uyumu ve kararliligi hic cekinmeden bozabiliyorsa, tatli olmasinin ne anlami vardi? Kutsanmis bir donmeydi cay kasigininkisi ve mevlevi inanc gerceklesmisti: Donen ne idi?
........
..............

Agri kesicilerin mide bulandiran kimyasalligi koyu mavi dehlizlerde bir kasif edasiyla ilerlerken, ilac kokularinin boktanligi icimi tiksindirdi. Golge yapmayan ve ne ise yaradigi bilinmeyen hilalli beyaz sapka ne kadar da sacma bir seydi. Tosun irisi cilli bir hatun kendine geldin mi diye seslendi: Hadi cabuk gel kendine daha sirada 4 kisi var... Kendime gelmek zordu o yuzden gitmeyi denedim...

Belki 52 saat bir rekordu uyumamak icin, ama 4 kisi vardi daha sirada hayatin 4.su olmaya hevesli ve ziyan edilmis gun dogumlarindan bihaberdiler. cikamamistik icimizden, olamamistik kendimiz ve hayata 4. Kisi gerekliydi. Oyunun disina cikmak ve pilleri surekli sarj eden bir oyuncak olmamak lazimdi. Ait ve sahip olmamali ve olunmamaliydi, yenmek-yenilmek olmamaliydi; tum bunlar olmaksizin, olmaliydi...

Gozlerimin onunde parlak yildizlar ve sonmus aylar gezinirken yurumek zordu ama zor olan da hep guzel oluyordu. Yildizlara ya da hic olmazsa aylardan birine dokunmaliydim, hangisi daha kolaydi ki?... Islanmis asfalt da las
tik kokusu kadar gercek koyu mor bir otobus saga yanasti, sasirmadim, yagmur coktan uzaklasmisti. Teknoloji puflayarak kapiyi acti. sofor bir yerlerden tanidikti. Tanidigimi sandigim ve bundan emin olamadigim adam kaslarini kaldirdi: Geliyor musun?

Bilmiyordum, bilmem gerekiyor muydu? Anlamak yeterli miydi, siniri var miydi?Anlasilan, anlatanlarla anlayanlar arasinda kurallari onceden anlasilmis bir oyun muydu? Mizikcilik yapabilme olasiligi daha cekici iken, cozumu bulunamamis bilmecelerin yanitini bulana hangi gozumuzle bakiyorduk? Bilmeli ve anlamali miydim, dusunmeden binmeli miydim? Nereye gidiyordum ki? Her olasiligin sonsuza giden permutasyonlarinda basamaga cekingence adimimi attim. Yagan bir buyunun icinde kaybolmak istercesine otobus istekle kalkti. Gunes her yere siziyor, sonsuzlugun g
uzelliginden akiyordu. Bu isiklar yeniden dogacaklari ani biliyorlardi ve mutlu bir ifadeyle yalin ve icten bilginin gucundeydiler.

Koyu mor bir sabahta baska duraklarda durmadik.


No comments: